Prof. Dr. Mehmet ÖZ

 Hacettepe Üniversitesi

EDEBİYAT FAKÜLTESİ

 TARİH BÖLÜMÜ, Beytepe

ANKARA / TÜRKİYE

 mehoz@hacettepe.edu.tr

 

 
 

 

 


Bu site 26.12.2003 tarihinden bugüne

defa ziyaret edildi.

 

 

________________________________________________

OSMANLI KLASİK DÖNEMİNDE TARIM 

 Mehmet Öz*

 

Ondördüncü yüzyıl başlarında bir uç beyliği olarak adını duyurmaya başlayan Osmanlılar, zamanla önemli bir siyasî güç haline geldiler. Osmanlıların başlangıç dönemlerinde beyliğin kabilevî nitelikte bir toplumsal yapıya mı dayandığı, yoksa Osmanlıların daha ilk yıllardan itibaren yerleşik bir toplum düzenine mi sahip bulunduğu tartışması bir yana, beyliğin kurulup yayıldığı bölge itibariyle konar-göçer bir hayat tarzının-kısmen varlığını sürdürse de- hâkim hayat biçimi olarak devam etmesinin zor olduğu bir gerçektir. Her halükârda, Orhan  Gazi zamanından başlayarak, yerleşik bir toplum düzeni ve gittikçe gelişen bir idarî ve askerî düzen üzerine oturmaya başlayan Osmanlılarda, tarım ağırlıklı bir iktisadî düzenin hâkim olduğu teslim edilmelidir. Sanayi-öncesi bir tarım toplumunun bütün özelliklerini, Osmanlılarda görmemiz mümkündür. Bu çerçevede, diğer sanayi-öncesi tarım toplumlarında olduğu gibi, milletlerarası, bölgeler arası ve bölge-içi ticaret, kentsel ekonomik faaliyetler, hayvancılık vb. de ekonomide önemli rollere sahipti. Bu toplumlara tarımsal sıfatının uygun görülmesini meşrulaştıran unsur, ekonomik hayatta, üretim ilişkilerinde ve maliyede en önemli yeri tarımsal üretimden elde edilen gelirlerin tutması ve toplumun büyük bir kesiminin-yaklaşık olarak yüzde 80-90’ının tarımsal faaliyetle iştigal etmesidir. Osmanlı toplumuna baktığımızda, 1520-30’lu yıllara ait tahrir defterlerinden elde edilen veriler bu hususu açıkça gösterir. Ondokuzuncu yüzyıla ait nüfus istatistikleri de benzer bir tabloya işaret eder.[1]

 

Temel Üretim Birimi:Çift-Hane

 Bu dönemdeki tarımsal ekonominin temel üretim aracı bir çift öküz ile çekilen sapandı; kuru tarım ile buğday-arpa ekimi yapılan iklim kuşaklarında, sabanın odun veya demirden yapılmasının yol açtığı değişiklikler dışında makineleşme dönemine kadar tarım teknolojisinde köklü bir değişiklik görülmez. Bu geleneksel tarımın temel emek birimi ise aile reisi erkeğin simgelediği köylü ailesidir.[2] Kökleri eski İran ve Geç Roma İmparatorluğu dönemine uzanan  ve çift öküz ile aile emeğinin esasını oluşturduğu köylü işletmelerine dayanan Osmanlı mirî-tapulu arazi sistemini Halil İnalcık çift-hane sistemi olarak adlandırmaktadır ki, bu sistemde aile emeği, bir çift öküz ve ikisinin birlikte işlediği arazi hep birlikte bir üretim birimi ve dolayısıyla bir malî ünite sayılır.[3] İşte Osmanlı devletinde, özellikle klasik dönemde, tarım faaliyeti büyük ölçüde bu sistem çerçevesinde cereyan etmekteydi. Köylüler, tasarruflarındaki arazinin büyüklüğüne göre çift, nîm-çift, bennâk, caba, mücerred gibi kategorilere ayrılmakta ve buna göre de, bölgelere göre değişen miktarlarda çift resmi vb. vergileri ödemekteydiler.[4]

Barkan’a göre Osmanlı İmparatorluğu’nda, mirî topraklar rejiminin icaplarına uygun olarak, memleket arazisinin büyük bir kısmı, müstakil köylü işletmesine yetecek büyüklükte olmak üzere, her yerin hususiyetine göre ayrıca hesap edilerek, reaya çiftlikleri (Balkan memleketlerindeki Slavlar arasında baştıneler) halinde, birtakım parçalar bölünür ve bu çiftlikler, onları işleyebilecek durumda olan çiftçilere tapu bedeli denilen bir peşin kira alınıp, daimi ve irsi bir nevi kiracılık mukavelesiyle, bütün olarak terk edilirdi.Çiftliklerin ölçümünde çeşitli usuller kullanılmaktaydı. Bazı yerlerde “nadas ve ekim işleri bir çift öküzle yapılabilecek büyüklükte olan” zirai işletme bütününe çiftlik, bunun  yarısına da öküzlük denilirdi. Keza reaya çiftliğinin “muayyen miktarda tahıl (buğday)ekimine müsait olan bir toprak sahası” olarak tarif edildiği de vâkidir. Resmî tarife göre ise, bir çiftlik arazi mahalline ve toprağın yetiştirme kabiliyetine göre değişmek üzere, âlâ yerden 60-80, evsat ya da orta halli yerden 80-100 ve ednâ yahut kıraç yerden 100-150 dönüm (eni ve boyu 40’ar adım olan bir yüzölçümü) olarak belirlenmektedir.“Çift resmi arza bağlanmıştır, öküze değil” kaidesine dikkati çeken  Barkan, defterlerdeki işaretlerden ve çiftlik değil çift resmi ibaresinin kullanılmasından hareketle halkın anlayışındaki çiftlikle (bir çift öküzle işlenebilen büyüklükte yer) dönümlerle ölçülen gerçek çiftlik arasında bir münasebet vardır, ama meseleye daha yakından bakınca, çift resminin sadece bir çift öküzle yer işleyenlerden alınan bir resim olmadığı, çeşitli yükümlülüklerden oluşan bir vergi olduğu anlaşılır diyor.[5]

Osmanlıların üretim ve geçimlik ekonomi için en uygun birim kabul ettikleri raiyyet çiftliklerinin bölünmeden devam etmesine büyük önem atfettikleri bilinmektedir. Ne var ki, uygulama her zaman teori ile uyumlu görünmüyor. Tahrir defterleri verilerine dayalı araştırmalar, özellikle 16. yüzyılda, muhtemelen nüfus baskısının ve/veya devletin, kanunnâmelerdeki çift resmi miktarının akçe değerindeki düşüşe paralel olarak değer kaybetmesine karşılık bu ‘zarar’ı telafi etmek için geliştirdiği politikaların sonucunda çiftliklerin parçalanmaya başladığını gösteren işaretler vardır.[6] Yine tahrir defterlerinin yakından tetkiki, bir kişinin ismine yazılı bir toprak parçasının bazı durumlarda birden fazla aile (genellikle kardeşler) tarafından işlendiğini göstermektedir.

Yukarıda ana hatlarıyla açıklanan sistemde tarım topraklarının çıplak mülkiyeti mirîye yani devlete ait olup köylüler bu toprakları, Barkan’ın ifadesiyle, adeta irsî ve daimî kiracılık statüsü ile kullanıyorlar, resim ve öşürlerini ise dirlik sahiplerine ödüyorlardı(kimi yerlerde vakıf ve mülk sahipleri). Toprağını üst üste üç yıl boz bırakanlardan çiftbozan akçesi adıyla bir tazminat alınmaktaydı. Toprağın ne kadarının her yıl ekildiği çok açık olmamakla beraber en az ne kadarının ekilmesi gerektiğine dair bazı kanunname kayıtları vardır.[7]

“...Ve bir raiyyetin elinde çiftliği olsa Bursa müddü ile dört müd tohum ekmek her yıl borcudur. Hiç ekmediği yılda elli akçe, ekmediği için alına ve alâhâzâ amma dört tohum, tamam ekdikden sonra dayri san’at işler ise dahi taarruz olunmaya.”

Bir çiftlik yer tasarruf eden raiyete Bursa müddü ile yılda dört müd tohum ekmek lazımdır. Ekmedüğü yılda elli akçe vere. Amma Karaman müddü ile bir müd ekse yirmi beş akçe vere ve alâhâzâ vesair umuruna dahlolunmaz ve eğer bir raiyyete âfet yetişüb bîmecâl s.752/ olub çiftin bıraksa sipahisi olyeri ahara verüb andan resm-i bennak alına resm-i çft taleb olunmaya.” [8]

Bu kanunname ifadeleri bize bir raiyyet çiftliğinin, Bursa müddü ile 12 müd, Karaman müddü ile ise 6 müd tohum ekilen yer olduğunu açıkça gösteriyor. 1455 yılına ait Canik yöresi defterinde ise bir çiftlik (iki öküzlük) yer, on müdlük yer olarak tarif edilir ki, burada 10 müd tohum ekilen yer kastedilmektedir.[9] Yine bir  çiftliğin en az üçte birinin ziraat edilmesi mecburî tutulmaktadır; çiftlik hiç ekilmezse 50 akçe,  altıda biri ekilirse 25 akçe tazminat olarak alınmaktadır. Buradan şöyle bir sonuç çıkabilir mi? Altıda bir çiftlikten yani iyi kalite toprakta 10 dönüm yerden 25 akçe tazminat alınmaktadır. Tam çiftlik Karaman müddü ile 6 müd tohum ekilen yer; 1 müd ise 20 kileden oluşmakta; Karaman’da 1 müd (20 kile) tohum ekilen[ekilmeyen] 10 dönüm yerden 25 akçe tazminat alınıyor. Aynı dönemde Karaman’da bir kile buğdayın tahrir kıymeti , arpanınki   akçe idi. 20 kile tohumdan takriben 80 kile ürün alındığı varsayılsa bunun takriben 5 kilesi tazminat olarak alınmış olur ki, bu, aynı yeri ekilmiş olması halinde 1/5 ilâ 1/10 arasında ( yani 16, 10 veya 8 kile) ödenecek öşrün en az yarısına tekabül eder.  Bu tür tedbirler, malî gelirlerinin büyük kısmını tarım üretiminden sağlayan bir sanayi-öncesi imparatorluk için son derecede olağandır.

 

Tarımsal Verimlilik Meselesi

 Peki, bu tür ifadelere dayanarak tarımsal verimlilik hesaplanabilir mi? Bir çiftlik yerin Rum eyaletinde 10 müd tohum ekilen yer olduğundan hareketle sınırlı bir deneme yapan M. A. Cook yaklaşık olarak 1’e 3 oranında bir sonuca varıyor ki, bunun ortaçağ şartlarında nispeten düşük olduğunu belirtiyor.[10]  Anadolu’daki muhtelif sancaklar hakkındaki verilerin genel bir mukayesesine dayalı olarak yapılan bir hesaplamada ise toplam ekilebilir arazinin 5/8’nin hububat vb. tarımına ayrıldığı kalan kısmının nadasa ve bazı diğer ürünlerin ekimine ayrıldığı varsayımından hareketle bir tahmin yapılmaya çalışılmıştır. Bu veriler ortaçağ şartlarında olağan sayılabilecek verimlilik ve dönüm başına ürün miktarlarıyla mukayese edilmiş ve sonuç ayrıca o şartlarda bir kişinin asgarî geçim seviyesine tekabül ekonomik buğday muadili ile karşılaştırılmıştır. Çıkan sonuç bazı bakımlardan cesaret kırıcı olup bunun temel nedeni ölçü birimlerinde düğümlenmektedir. Burada ya bir çift yere ekilen tohum için eden bazı kanunname veya defterlerde verilen rakamlarda bir hata vardır; veya Bursa ya da İstanbul müddü gibi kg. değeri hakkında bilgi sahibi olduğumuz(veya olduğumuzu sandığımız) ölçü birimlerinin gerçek değerleri yanlış bilinmektedir.[11]

Özetlersek, bazı sancaklarda ortalama 1:3-4 verimlilik oranı çıkmaktadır ki, bazı araştırmacılar bunun ortaçağ şartları bakımından normal olduğunu düşünmektedir.[12] Bir çiftlik yere ortalama 10 müd tohum ekildiği varsayılan Canik ve Tokat yörelerinde düşük oranlara rastlanması bize burada yine ölçü birimlerinin doğru tahmin edilmediği ihtimalini düşündürtüyor.[13]

Öte yandan köylülerin toplam üretimlerinin takriben yüzde 20-30 kadarını öşür ve diğer vergileri için ayırmak zorundaydı. Tohum payı da çıktıktan sonra, köylünün elinde- bulunduğu sancaktaki vergi oranı, çift resmi miktarı, toprağın kalitesi vb. faktörlerin yol açtığı değişiklikler göz önünde tutulmak kaydıyla- toplam üretimin yüzde 50 ila 65 kadarı kalmaktaydı.[14] Bu bağlamda, şu hususu bilhassa vurgulamakta fayda var: Özellikle klasik dönem Osmanlı tarım tarihi konusunda epeyce araştırma yapılmış olmakla birlikte, verilerimizdeki şüpheli noktalar yüzünden sağlıklı sonuçlara ulaşmakta birtakım güçlükler olduğu gibi, bu tür verilerin tutarlı bir metodoloji çerçevesinde değerlendirilmesi keyfiyetinden de henüz uzaktayız.[15]

 

XVI. Yüzyılda Anadolu’da Yetiştirilen Tarım Ürünleri

 Klasik dönemde tarım faaliyetinin ağırlığını tahıl ürünlerinin teşkil ettiğini kolaylıkla tahmin edebiliriz. Bununla birlikte, genel üretim içinde, özellikle konar-göçer hayat tarzının hakim olduğu yörelerde hayvan ürünlerinin payı dikkat çekici oranlara ulaşabilir; yine pamuk, çeltik, kendir, bağcılık vb. bakımından ihtisaslaşmış ya da öne çıkmış bölgelerde de üretimde belirgin bir çeşitlilik ve bazı durumlarda dengeli bir yapı ortaya çıkmış olabilirdi. Aşağıda, Osmanlı topraklarındaki tarım faaliyetine konu olan ürünlerin toplam tarımüretimi içindeki yerini daha yakından göstermeye teşebbüs edeceğiz. Bunun için, önce 1979’da S. Faroqhi-H. İslamoğlu[İnan]’nun bir araştırmasını ele alacak, sonra da bazı sancaklar hakkındaki araştırmalardan hareketle daha genel bir değerlendirmeye gideceğiz. Burada seçtiğimiz sancakların Anadolu’nun değişik yörelerinden olmasına dikkat etmeye çalıştık.

 Faroqhi-İslamoğlu ikilisinin 16. Yüzyılda Anadolu’da tarımsal üretim eğilimleri üzerinde yaptıkları bir araştırmada, Türkiye’deki farklı ziraî bölgeleri temsil eden nahiyeleri seçerek tarım ürünlerinin toplam üretim içindeki yerlerini tespit etmeye çalışmışlardır. Araştırmanın temel kaynağı durumundaki tahrir defterlerindeki verilerin böyle bir işlem açısından barındırdığı güçlükler bir yana bırakılırsa, şu sonuçlar dikkat çekicidir. Anadolu platosunda bulunan nahiyelerde toplam üretimin  % 90 veya daha fazlasını teşkil eden hububatın adeta bir monokültür halinde bulunduğu ve bunun muhtemelen hayvancılıkla tamamlandığı anlaşılmaktadır.  Ünye yöresinde kendirin fazla görünmesi burasının tersanenin kendir ihtiyacını karşılayan bir yöre olması hasebiyle bu işte uzmanlaşmasından kaynaklanmıştır. Yine Bigadiç pirinç, Adana pamuk, Tire pirinç ve pamuk, Uluborlu yöresi de haşhaş üretimiyle farklılık arz eder. Kasaba, Uluborlu, Güre, Bigadiç, Ünye, Göl, Tire ve bilhassa da Zeytun, ile İznik meyve-bağ üretimi açısından ön plana çıkmaktadır. Tire, Bigadiç ve belli ölçüde Ünye, İznik, Zeytun ve Uluborlu’da tarımsal üretimde belirli bir çeşitlilik var. Bunu en bariz olarak Tire ve Bigadiç’te görmekteyiz.

 

Tablo I: Toplam üretim İçinde Çeşitli Ürünlerin Payı(16. yy.ın ilk yarısı)[16]

Nahiye       Tarih     Buğday Arpa K.Tahıl   M&S  Pamuk  K&K   Susam Haşhaş Pirinç

Çorum       Kanunî 66            30.5               3.0/3.5 -            -            -            -                  Koçhisar    Kanunî     52         36                    12                                                              Melegübü  Kanunî 56            42.5                 1                                                                Mindaval   1547-8      67.5    30.5    0.2       1/1.3                0.3       -            -          

Kâfirni       1553-4      53       37       2.5       6/6.5               1.5/2

Uluborlu    1522-3                 54.5            20                    23.5                                         2

Bigadiç      Kanunî 21            18.5            13            16            3                        1.5                 27.5

Adana        1536-7            55            20.5                             24                       1

Tire            1528-9            24            26.5            9            13            12            3.5         0.05     -            10.5

İznik        Kanunî 50.5            11.5            12              20                                6

 

Not:Çorum ve İznik için I. Süleyman, diğerleri için I. Süleyman’ın ilk yılları tarihi verilmiş. Koçhisar nahiyesi Karaman’da, Melegübü Niğde’de, Mindaval Şarkî (Şebin) Karahisar’da, Kâfirni Tokat’ta, Uluborlu Hamid’de, Bigadiç Karesi’de ve Tire de Aydın’da idi.

 

Tablo II: Toplam üretim İçinde Çeşitli Ürünlerin Payı(16. yy.ın ikinci yarısı)[17]

Nahiye       Tarih     Buğday Arpa K.Tahıl   M&S  Pamuk  K&K   Susam Haşhaş Pirinç

Çorum       1576/77            58            33            0.8            7                      0.3

Koçhisar    1584         56.5     39                    4

Melegübü  1584    53            40                    7                                                               

Kasaba       1559-60   56            18        3          13.5            9.5

Mindaval   1569070   63.5      33      0.16            2.5                   1.2         -            -          

Kâfirni       1576-77            59       33        1          5.5                   1.5

Uluborlu    1566 civ.  54            26.5                 11            -          -             9           -          -

Güre          1570-1            60            19            12        9          -            -             -              -        -

Bigadiç      1573-4            26.5            15.5            25        9          2.5                      5                   17

Ünye          1576-7            35.7            26            8.5            14.7            -            13.7        -              -      0.8

Göl            1582    51            35.5            -            11            -            2.5

Adana        1572-3            27.5            30.5            1.5       2          36            -             2.5       -            -

Zeytun     1563-4            54            15            1.5            29        1

Tire            1575-6            26            26            12.5            11.5            15.5            3.5         0.05     -          3*

İznik    I. Ahmed 33.5    16.5        24              21        1          -               -     -      5

·          ·          % 0.05 zeytin de var.

Göl Kastamonu sancağına, Kasaba Malatya’ya, Ünye Canik’e, Zeytun Maraş’a ve Güre Kütahya’ya bağlıydı.


TABLO III: BAZI SANCAKLARDA TARIM ÜRÜNLERİ YÜZDELERİ*

Sancak/Kaza           Tarih          Buğday                Arpa                Darı                Diğer T. M&Bağ   Keten.k                Pirinç                Pamuk                Susam                Diğer

Bolu[18]                     1519                50.28                18.57                -                20.93                7.65                1.73                                                        0.81

                                1568                38.81                23.75                -                23.86                9.93                1.45                                                        2.18

Canik [19]                   1485                48                28                -                -                3                6                15                -.                -                0.2

                                1567                46                30                6                -                4                8                4                -.                -                3[20]

Harput[21]                 1518                56                18                5.73                0.1                9.79                                         9.1                           1.17

                                1566                55                22.6                0.22                0.22                6.87                                         13.86                       0.05

Karahisar-ı Şarkî[22]                1485                59.1                24.1                -                -                5.67                0.27                -                0.42                .              

                                1569                59.35                34.34                0.26                -                4.16                0.7                -                1.3                -                -

Manisa[23]                 1531                52.2                26.35                       27.18                7.91                0.42                9.25                *                              1.06

                                1575                54.09                27.49                       4.44                4.74                0.31                6.97                                         1.92 Tokat[24]                   1485                62.3                25.8                -                -                11.32                0.21                         0.27        

                                1574                53.5                29.68                0.1                           12.9                0.75                         1.35                         1.1

 

Yukarıdaki tablolar açıkça göstermektedir ki, 16. Yüzyılda Anadolu’da -hayvancılık ve konar-göçer hayat tarzının hüküm sürdüğü bazı bölgelerde hayvan üretiminin ekonomideki ağırlıklı yerini hatırda tutmak kaydıyla- pek çok sancakta buğday üretimi toplam tarım üretiminin yarısını ve hatta daha fazlasını oluşturmaktaydı.  Pirinç ekimi, pamuk üretimi, bağcılık gibi bazı alanlarda ihtisaslaşan bölgelerde  bu oran yüzde 25-30’lara düşer. Mamafih, arpa ve darı gibi diğer tahıllarla birlikte buğdayın tarımsal faaliyetin en önemli kalemi olduğu yine de görülmektedir. Anadolu’ya baktığımızda özellikle Tosya-Boyabat yöreleri başta olmak üzere pirinç[25], Adana, Manisa, Harput vb. yerlerde pamuk, Ünye-Terme civarında kendir ve pek çok yörede bağcılık faaliyetinin mahallî ekonomilerde hayatî ehemmiyeti haiz bulunduğu anlaşılmaktadır.[26]

Buğday ve diğer tahıllar hem insanların temel yiyecek maddelerini hem de dönemin ulaşım ve askerî şartları gereği büyük önemi haiz bulunan hayvanların yiyeceklerini (arpa, saman vs.) sağlamaktaydılar. Osmanlı döneminde hububat üretiminin tarım faaliyetine damgasını vurduğu açık; öte yandan, nüfus artışı veya hububat ihtiyacının yeterince karşılanamamasına yol açan birtakım gelişmeler sonucunda buğdayın yerine kalitesi daha düşük olmakla birlikte dönüm başına daha fazla verim alınan darı vb. tahılların ekimi ağırlık kazanıyordu.[27]

 

Nüfus Artışı Karşısında Tarım Üretimi

Onaltıncı yüzyılın ikinci yarısında pek çok sancakta gözlemlenen ve genelde Akdeniz dünyasında yaşandığı kabul edilen nüfus arışı karşısında Osmanlı köylüsü ekonomik sıkıntıya mı girmişti, yoksa nüfus artışı karşısında tarım üretimini arttırmaya yarayacak bilinen ama gerek duyulmadığı için uygulanmayan emek-yoğun üretim, marjinal toprakların tarıma açılması, nadas süresinin kısaltılması vb. tedbirleri mi gündeme getirmişti? Bu sorulara cevap vermeden önce, verilerimizin kesin rakamlar değil tahminî değerler olduğunu hatırlatarak, nüfus, ekilebilir toprak ve üretimdeki değişimler konusunda bazı sancak araştırmalarından kır nüfusunu esas alarak yaptığımız bir tabloyu değerlendirelim.

Tablo:16. Yüzyılda  Muhtelif Sancaklarda Nüfus, Toprak ve Üretim Artış oranları[28]

Sancak/Kaza             Nüfus artışı       Ekilebilir Toprak artışı        Tarım üretimi artışı          

Adana[29] 1530-1572            +55                    -                                              +167

Antep [30] 1543-1574            + 22                  +3                                           -21  %

Bolu[31]     1519-1568            +93                   +10               artış veya azalma yok

Canik[32]   1485-1576            +65                    +5.8                                        -9.7

Çankırı[33] 1521-1579            +82                    +48                                         +50

Hamid[34]  1522-1568            + 81                   +22                                         veri yok

Harput[35] 1518-1566            + 307                  -                                              +143

Karahisar-ı Sahib [36] 1528-1572      +95                         +24                               +81

Manisa[37]1531-1575                        + 53.99                   +9                                +29

Ordu[38]    1547-1613                        +23                         +16                               +32

Tokat[39]   1520-1574                        +95[+78]                [+7.6][40]                   +30

Urfa[41]     1518-1566                        +300                       +321       +750(takriben)      

           

 Tablonun incelenmesi verileri 1520lerle 1570ler civarına ait Urfa hariç bütün bölgelerde ekilebilir toprak miktarı ile üretimdeki artışların nüfus artışının epeyce-bazı yerlerde çok-fazla gerisinde kaldığını gösterir. Urfa’nın durumu ise kısmen 1518 rakamlarının fethin hemen akabinde yapılan tahrire dayanmasından kısmen de yöredeki konar-göçer yapıdaki bazı değişikliklerden kaynaklanmış olmalıdır. Nitekim Turan’ın her tahrirde bulunan köylere ait rakamları verdiği tablolardaki artışlar son derece düşük ve dolayısıyla makuldür[42]. Osmanlı hakimiyetine 16. Yüzyıldan önce giren veya verileri Osmanlı fethinden makul bir süre sonrasına ait bulunan Antep, Bolu, Canik, Çankırı, Afyonkarahisar, Manisa ve Tokat gibi yöreler daha tipik örnekler olarak ele alınabilir. Bütün bu yörelerin verileri üretim artışının şu veya bu oranda nüfus artışının gerisinde kaldığını açıkça ortaya koymaktadır. Tabloda değerlendirmediğimiz Şarkî Karahisar sancağında ise tarım üretimi ile vergiler hakkında kesin rakamlar bulunmamakla beraber sancaktaki toplam üretime ait bir değerlendirmeden üretimin 1485-1569 arasında çok yüksek bir artış gösterdiği anlaşılır.[43]

İstisnaî örneklerde dahi nüfus-üretim veya nüfus-toprak-üretim faktörleri arasındaki ilişkinin incelenen dönemler boyunca nispeten inandırıcı bir seyir arz ettiğini söyleyebiliriz. Bunun makul bir yansıması da kişi başına düşen tarım üretiminin 1520lere göre 1570lerde belli bir düşüş göstermesidir(İslamoğlu-İnan 1991; Öz 1997: 88). Kır nüfusunun 16. yüzyılın ikinci yarısında karşılaştığı zorlukların bir yansıması olarak da değerlendirilebilecek bu husus ayrı bir tartışmayı hak etmektedir.[44]Gerçekten de 16. Yüzyılın ikinci yarısındaki artış ile ulaşılan nüfus seviyesinin sürdürülebilir bir mahiyet taşımadığı, Celalî isyanları sonrası dönemde Anadolu nüfusunda büyük oranda bir düşüş olduğu izlenimini verecek veriler ışığında ileri sürülebilir.[45]

Öte yandan, 16. yüzyılda Anadolu’da tarım ekonomisindeki değişmeleri değerlendiren İslamoğlu-İnan[46], köy ekonomisindeki değişimleri bu ekonominin içerdiği iktisadî değişkenlerle açıklayan Malthusçu ve Chayanovcu yaklaşımları  eleştirerek, Malthusçu yaklaşımın nüfus, Chayanovcu yaklaşımın ise köylü aile biriminin büyüklüğü ve emek verimlilik oranları gibi iktisadî değişkenleri üretim düzeyinin belirleyicisi olarak tanımladığını ve dolayısıyla bu yaklaşımların iktisadî değişkenleri tarımsal bölgedeki toplumsal ve siyasal ilişkilerden soyutlayıp bu değişkenlerin ekonomik bir mantık doğrultusunda, toplumsal ve siyasal ilişkileri nasıl etkilediklerini açıklamaya çalıştıklarını vurgular. İnan’ın temel tezi ise, “nüfus artışı ve ticari büyüme gibi iktisadi ögelerin köy ekonomisindeki ilişkileri ve gelişmeyi ne yönde ve nasıl etkilediğini o topluma egemen üretim ve bölüşüm ilişkileri belirle”diğidir.

İslamoğlu-İnan’a göre, “kırsal ekonomideki gelişme, yani verimlilik artışları büyük ölçüde piyasa talebi tarafından değil devletin vergi talepleri tarafından uyarılmıştır. Osmanlı sisteminde üretim sürecinin örgütlenmesi ve denetimi toprak üzerinde tasarruf (kullanım) hakkına sahip olan köylü üreticinin elindeydi. (...)Köylülere değişen piyasa talebi karşısında verimi arttırabilmeleri için çok sınırlı bir alan tanınmaktaydı.” Dolayısıyla, İslamoğlu-İnan,  “endüstri-öncesi ekonomilerin durağanlığını “ekonomik” alana ekonomi-dışı unsurların (yani devletin siyasal-yasal uygulamalarının) müdahalesine bağlayan yaklaşımları reddetmektedir. Tam tersine (..) Osmanlı ekonomisinin, dinamizmini büyük ölçüde devletin ekonomiye vergi talepleri biçimindeki müdahalesine borçlu olduğu”nu  savunmakta ve “Osmanlı toplumundaki ekonomik gelişmenin “ekonomi-dışı” ya da siyasal mantığını vurgulamaktadır.” [47]

Bu değerlendirme Osmanlı döneminde devletin ekonomik faaliyetleri yönlendirmedeki baskın rolünü haklı bir biçimde tebarüz ettirmekle birlikte tarım teknolojisinde önemli değişikliklerin olmadığını bildiğimiz bir dönemde nüfus baskısı faktörünün gerek geçimini topraktan sağlayan köylüler ve gerekse malî gelirleri bakımdan tarıma büyük ölçüde bağlı bulunan devlet için birtakım zorlukları beraberinde getirdiğini de göz ardı etmemeliyiz. Onyedinci yüzyıl hakkında epeyce sınırlı kaynağa dayalı bazı araştırmalar, diğer faktörlerle birlikte tarımsal üretimdeki artışın büyüyen nüfusun ihtiyaçlarını yeterince karşılayamadığı ve dolayısıyla 17. yüzyılın Malthusçu döngüyü doğrular bir biçimde bir nüfus düşüşüne tanık olduğu izlenimini vermektedir.[48]

 

Sonuç

 Osmanlı ekonomisinde tarımsal üretimin rolünü sadece vergiler bağlamında düşünmek meseleyi bir bütünlük içinde görmemizi engeller. Başta İstanbul olmak üzere şehirlerin iaşesi, ordunun her türlü ihtiyacının (gerek insan unsurunun gerekse savaşlarda hayatî rol oynayan hayvanların ihtiyaçlarının) karşılanmasında tarım üretimi merkezî bir rol oynamaktaydı.

Ülke düzeninin sağlanmasını reâyânın huzur ve adalet ortamı içinde hayatını ve o arada üretim faaliyetini sürdürmesinde gören ve ancak bu yolla hazinenin dolacağına, ordunun ihtiyacının karşılanacağına ve mülk’ün ayakta duracağına [daire-i adalet] inanan Osmanlı hükümdar ve yöneticileri, tarım üretiminin kanunlarda belirtilen çerçevede yürütülmesine büyük önem atfediyordu.

Osmanlı döneminde köylüler üretimlerinin önemli bir kısmını vergi olarak devlete ve/veya temsilcilerine teslim etmekle birlikte bu oranın köylünün gücünü zorlayacak boyutlara ulaşmamasına çalışılıyordu. Tarım üretiminin büyük kısmı tahıllardan oluşmakla birlikte bazı yörelerde pirinç, pamuk, baklagiller, meyvecilik, bağcılık vb. ürün dağılımında belirli bir dengeyi sağlayabiliyordu. Üretim ilişkilerinde âyânlık döneminin meydana getirdiği bazı değişikliklere rağmen, köylü ailesinin temel olduğu üretim biçiminin büyük ölçüde devam ettiği anlaşılmaktadır.

 _________________

* Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü.

[1] Bunun için bu eserde yazarların nüfus ile ilgili makalesine bakınız.

[2] Halil İnalcık, “Köy, Köylü ve İmparatorluk”, Osmanlı İmparatorluğu-Toplum ve Ekonomi, Eren Yayıncılık, İstanbul, 1993, s.2.

[3] A.g.m., ss. 2-3.

[4]  Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. H. İnalcık, “Osmanlılarda Raiyyet Rüsumu”, Belleten, c. 23 (1959), ss. 575-610 (Aynı makale 1. Dipnottaki eserde yeniden yayınlanmıştır(ss. 31-65). Tam çift’in yarısı (nîm-çift) büyüklüğünde toprağı olanlar çift resminin yarısını, yarım çiftten az toprağı olanlar (ekinlü) bennak resmini öderlerdi. Caba genelde evli-topraksız hane reisi anlamına gelirken Karaman ve İç-il gibi bazı yerlerde kendi geçimini sağlamaya muktedir bekâr erkek anlamını taşırdı. Bekâr(mücerred) yazılanlar ise kimi yerlerde resim öderken bazı sancaklarda ödemezlerdi. Gayrimüslim reâyâ resm-i çift yerine ispençe adlı standart bir vergi öderlerdi. Ancak Anadolu’daki bazı eyaletlerde önceden gayrimüslimler de müslümanlar gibi çift resmine tâbi idi ki, 16. Yüzyılın ikinci yarısında bunlar da sair yerlerdekiler gibi ispençeye kaydolunmuştur. Bu konuda bkz. B. Yediyıldız, Ordu Kazası Sosyal Tarihi, Ankara, 1985, s. 155.

[5] Barkan, “Çiftlik”, İslâm Ansiklopedisi, III, ss. 392-397, İstanbul, 1945. [Türkiye’de Toprak Meselesi, ss. 789-797.

 

[6] M.A.Cook’un Aydın, Hamid ve Rum (Tokat ve civarı) hakkındaki araştırmasının (Population Pressure in Rural Anatolia, 1450-1600, Londra, 1972, ss. 37-38)  bu yöndeki bulguları daha sonraki araştırmalarda genelde teyit edilmiştir. Bkz. Bahaeddin Yediyıldız, a.g.e., s. 71  ; Feridun Emecen, XVI. Asırda Manisa Kazası, Ankara, 1989, s. 231  ; M. Ali Ünal, XVI. Yüzyılda Harput Sancağı, Ankara, 1989, s. 93  ;Mehmet Öz, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Ankara, 1999, ss. 48-52.

[7] Ö.L. Barkan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Çiftçi Sınıfların Hukuki Statüsü”, Ülkü , c. IX-X (1937) [Türkiye’de Toprak Meselesi, İstanbul, 1980, ss. 725-788, bkz. özellikle ss. 751-2.

[8] Krş. Yunus Koç, “Bursa Müddü Örneği”, Osmanlı Sempozyumu, Konya, 1999.[tam künyesi]

[9] Krş. Cook, s.68.

[10] A.g.e., s.15 not 1.

[11] Bu konuya dikkat çeken Y. Koç yukarıdaki tebliğinde Bursa müddünün değerini tespit etmeye çalışmıştır. Yunus Koç’un tahmini, ortaçağ şartlarında bir dönüm toprağa atılabilecek tohum ve buradan alınabilecek asgarî ve azamî ürün miktarına dayanmaktadır ve bu bakımdan ikna edicidir. Bununla birlikte bazı dönümlerde birim başına ekilen tohumun arttırılmış ve dolayısıyla alınan ürünün de artmış olması ihtimali varittir. H. İslamoğlu-İnan’ın çalışmasında dayandığı en önemli teorisyenlerden E. Boserup, nüfus artışına karşı geliştirilen çarelerden birisinin, geleneksel hububat üretiminde bir yoğunlaşma olduğunu öne sürmüştü: The Conditions of Agricultural Growth, Londra, 1965. Yine de bunun bir sınırı olduğunu aklımızda tutmalıyız.

[12] Bkz. B. McGowan, “Food Supply and Taxation ob the Middle Danube, 1568-1579”, Archivum Ottomanicum, I, 1969, 167; ancak yeniçağların başlarında Doğu Avrupa’da 1:4 oranının hakim olmasına karşılık İngiltere ve Hollanda gibi yerlerde 1:7 oranında ortalama verimlilikten söz edilmektedir. Bkz. P. Kriedte, Peasants, Landlords and Merchant Capitalists-Europe and the World Economy, 1500-1800, İng. Çev. V. R. Berghahan, Oxford, 1990, s. 22.

[13] M. Öz, “XV-XVI. Yüzyıllarda Anadolu’da Tarımsal Verimlilik Meselesi”, XIII. Türk Tarih Kongresi’ne sunulan tebliğ, Ankara, 4-8 Ekim 1999.

[14] M. Öz, “XVI. Yüzyıl Anadolusu’nda Köylülerin Vergi Yükü ve Geçim Durumu Hakkında Bir Araştırma”, Osmanlı Araştırmaları- The Journal of Ottoman Studies, XVII, 1997,  s. 86.

[15] Tevfik Güran’ın 19. Yüzyılda Osmanlı Tarımı Üzerine Araştırmalar (Eren Yayıncılık, İstanbul, 1998) adlı çalışmasında 19. Yüzyılda ve 20. Yüzyıl başlarında tarım politikaları, tarımsal faaliyetin şartları, tarımsal verimlilik vb. konular ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. Aynı araştırmaya göre, Anadolu’daki ekili arazinin yaklaşık % 85’inin tahıllara, % 2,7’sinin baklagillere, % 5’inin sınaî bitkilere, % 7,6’sının da bağlara ayrıldığı belirtiliyor(s.77). Toplam üretim içinde tahıllar %60, bağ-bahçe ürünleri %10, hayvan ürünleri ise %23’lük bir paya sahipti(s.78). Tohum birimi başına hasıla 1907-9 yıllarında Rumeli’de buğdayda 4,8, Anadolu’da 5,5 iken darıda bu % 18 civarındaydı(s.99).

[16] H.Islamoğlu- S. Faroqhi, “Crop Patterns and Agricultural Production Trends in Sixteenth-Century Anatolia”, Review, II/3 (Kış 1979), ss. 401-36. Buradaki tablo için bkz. s. 417.

[17] H.Islamoğlu- S. Faroqhi, “Crop Patterns”, ss. 418-419’daki tablo.

[18]Kenan Ziya Taş, Tapu Tahrir Defterlerine Göre 16. Yüzyılda Bolu Sancağı, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Tarih Anabilim Dalı, 1993, ss. 142-42. Diğer kategorisi bakliyattır.

[19] Öz, Canik, ss. 94-95.

[20] Büyük ölçüde lazod ve sebze ile baklagiller. Yörede çok az miktarda pamuk ve zeytin de üretiliyordu.

[21] Ünal, Harput, 164-166. Diğer, bakliyat.

[22] F. Acun, Ottoman Administration in the Sancak of Karahisar-ı Şarkî (1485-1569): An Analysis based on Tahrir Defters, Basılmamış Doktora Tezi, University of Birmingham, Birmingham 1993, s. 117.

[23] Emecen, Manisa, ss. 242-261 arasındaki tablolar. Diğer, bakliyat ve soğan. Önemli miktarda pamuk ve bir miktar da susam üretimi var ama akçe değerleri ve tahrir kıymetleri verilmediğinden diğerleri gibi bunlar için verilen değerleri akçeye dönüştüremedik. Dolayısıyla toplam ürün içindeki yerleri belirsiz kaldı. Özellikle pamuğun önemi dikkate alınacak olursa diğer ürünlerin yüzdelerinde önemli düşüşler olması beklenir.

[24] A. Şimşirgil, Osmanlı Taşra Teşkilâtında Tokat (1455-1574), Basılmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Yeniçağ Tarihi Anabilim Dalı, İstanbul, 1990, ss. 301-309. Diğer kategoisi piyaz.

[25] Osmanlı İmparatorluğunda çeltik üretiminin şartları ve organizasyonu için bkz. H. İnalcık, “Rice Cultivation and the Çeltükçi Reaya system in the Ottoman Empire”, Turcica, 14 (1982), ss. 69-141.

[26] Bu konuda Y. Kurt’un Adana, Emecen’in Manisa ve Ünal’ın Harput ile ilgili araştırmalarına bkz.

[27] Bazı yörelerde önceden tahrir defterlerinde çok az geçen darının 16. Yüzyılın ikinci yarısında önemli miktarlarda üretildiği anlaşılmaktadır. Örnek olarak bkz. Öz, Canik, 94-95, 121. Güran’ın yukarıda zikredilen araştırmasının da açıkça gösterdiği üzere (s.99) birim-tohum başına üretim bakımından darı buğdayın en az üç katı bir ürün vermekteydi ki, 16. Yüzyılın ikinci yarısındaki nüfus tazyikinin yarattığı şartlar içinde darı üretimine ayrılan toprakların artması bu bakımdan da makul görünüyor.

[28] M. Öz, “15-16. Yüzyıllarda Anadolu’nun Sosyal tarihine dair Araştırmalar: genel Bir Değerlendirme”, Kuruluşunun 700. Yıl Dönümünde Osmanlı Devleti Uluslar Arası Kongresi, Konya, 7-9 Nisan, 1999.

[29] Yılmaz Kurt, XVI. Yüzyıl Adana Tarihi, Basılmamış Doktora tezi, Hacettepe Üniversitesi Tarih Anabilim Dalı, Ankara 1992, ss. 106, 213. Adana’da ve diğer bazı sancaklarda nüfus ya bütün tahrirlerde ya da bazılarında hane-mücerred ayırımına dayalı olarak yazıldığı ve toprak miktarı ile ilgili veriler bulamadığımız için bu sütun boş kalmıştır.

[30] H. Özdeğer(XVI. Yüzyıl Tahrir defterlerine göre Antep’in Sosyal ve Ekonomik Durumu”,  Türk Dünyası Araştırmaları, 16, ss. 5-116, 1982)’in tablolarından hane ve mücerred rakalamları toplanarak genel sancak nüfusu esas alındı. Toprak miktarı çiftlik bazında azalmış görünüyor ancak Özdeğer bennâk yazılan reayanın topraklarını hesaba katmamış; biz bir bennâkin ortalama 25 dönüme (dörtte bir çiftliğe) mutasarrıf olduğunu farzederek yukarıdaki artış oranını bulduk.

[31] Taş, a.g. tez, ss. 106, 130-131, 142-145. Normal çiftliklerde azalma hariç reaya çiftliklerinde artış var.

[32] Öz, Canik, ss.73-76, 116-121, 190-191.

[33] Ahmet Kankal, Tapu tahrir Defterlerine Göre 16. Yüzyılda Çankırı Sancağı, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Tarih Anabilim Dalı 1993, 136, 139-142, 159. İlk tahrirde yazılmayan yerler için bazı tahminî ilaveler yapılmıştır (Kankal 1993: 142).

[34] Cook, s.  90, 95. Nüfus için hane rakamları esas alındı.

[35] Harput’a ait 1523 verileri mufassal deftere dayanmadığından tarım üretimi için (hububat ve diğerleri) 1518 defterini esas aldık, ancak bu defterin sıhhatli bir fikir veremeyeceği açıktır. Yine de nüfus ve üretim artışları arasında belli bir korelasyon olması muhtemeldir.

[36] Üçler Bulduk, XVI. Asırda Karahisar-ı Sahib Sancağı, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Tarih Anabilim Dalı, 1993, ss. 227, 239, 253.

[37] Manisa’da genel nüfus artışı %39 civarında olmakla beraber biz üretim açısından çiftçi-köylü nüfus rakamını (Emecen, Manisa, 1989, s. 156) kullandık; Manisa’daki ekilebilir toprak miktarı tahmini için bkz. Emecen, a.g.e., s.226. Üretim içim ise hububat ve bakliyat ile ilgili tablo ve en ağırlıklı iki ürün olan arpa ve buğdaydaki artış oranı esas alındı(s.242).

[38] Yediyıldız, a.g.e., s. 70, 119.

[39] Nüfus (Şimşirgil, a.g. tez, s. 162), buğday ve arpa üretimi(s.302) ortalama artışı.

[40] Köşeli parantez içindeki rakamlar Cook(ss. 98, 102)’a dayanıyor. Şimşirgil ve Cook’un çalışmaları, Tokat merkezi hariç aynı nahiyeleri kapsar.

[41] Turan, Ruha, ss. 45, 88-89, 102 vd. Kır nüfusu esas alındı. 1518 rakamları fetih sonrası tahririne ait olduğundan sağlıklı sayılamaz.

[42] Turan, a.g.tez, ss. 259-260.

[43] F. Acun, a.g. tez, s. 88 ve 131.

[44] Bkz. Oktay Özel, “16.-17. Yüzyıllarda Anadolu’nun Demografi Tarihi: Yeni Bulgular Işığında Bir Değerlendirme”, VIII. Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongresi(Bursa, 18-21 Haziran 1998)’ne sunulan tebliğ.

[45] O. Özel, Changes in Settlement Patterns, Population and Society: A Case Study of Amasya (1576-1642), Basılmamış Doktora Tezi, University of Manchester, 1993.

 [46] Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Köylü, İstanbul, 1991, s.46 vd.

[47] İslamoğlu-İnan, a.g.e., s.239.

[48] Bu konudaki araştırmaların genel bir değerlendirmesi için bkz. Özel, “..Anadolu’nun Demografi tarihi..” başlıklı bildiri.

Başa Dön

                             Son Güncelleme Tarihi: