OSMANLI KLASİK DÖNEMİNDE
TARIM
Mehmet Öz
Ondördüncü yüzyıl
başlarında bir uç beyliği olarak adını duyurmaya başlayan Osmanlılar, zamanla
önemli bir siyasî güç haline geldiler. Osmanlıların başlangıç dönemlerinde
beyliğin kabilevî nitelikte bir toplumsal yapıya mı dayandığı, yoksa
Osmanlıların daha ilk yıllardan itibaren yerleşik bir toplum düzenine mi sahip
bulunduğu tartışması bir yana, beyliğin kurulup yayıldığı bölge itibariyle
konar-göçer bir hayat tarzının-kısmen varlığını sürdürse de- hâkim hayat biçimi
olarak devam etmesinin zor olduğu bir gerçektir. Her halükârda, Orhan Gazi zamanından başlayarak, yerleşik bir
toplum düzeni ve gittikçe gelişen bir idarî ve askerî düzen üzerine oturmaya
başlayan Osmanlılarda, tarım ağırlıklı bir iktisadî düzenin hâkim olduğu teslim
edilmelidir. Sanayi-öncesi bir tarım toplumunun bütün özelliklerini,
Osmanlılarda görmemiz mümkündür. Bu çerçevede, diğer sanayi-öncesi tarım
toplumlarında olduğu gibi, milletlerarası, bölgeler arası ve bölge-içi ticaret,
kentsel ekonomik faaliyetler, hayvancılık vb. de ekonomide önemli rollere
sahipti. Bu toplumlara tarımsal sıfatının uygun görülmesini meşrulaştıran unsur,
ekonomik hayatta, üretim ilişkilerinde ve maliyede en önemli yeri tarımsal
üretimden elde edilen gelirlerin tutması ve toplumun büyük bir
kesiminin-yaklaşık olarak yüzde 80-90’ının tarımsal faaliyetle iştigal
etmesidir. Osmanlı toplumuna baktığımızda, 1520-30’lu yıllara ait tahrir
defterlerinden elde edilen veriler bu hususu açıkça gösterir. Ondokuzuncu
yüzyıla ait nüfus istatistikleri de benzer bir tabloya işaret eder.
Temel Üretim Birimi:Çift-Hane
Bu dönemdeki tarımsal
ekonominin temel üretim aracı bir çift öküz ile çekilen sapandı; kuru tarım ile
buğday-arpa ekimi yapılan iklim kuşaklarında, sabanın odun veya demirden
yapılmasının yol açtığı değişiklikler dışında makineleşme dönemine kadar tarım
teknolojisinde köklü bir değişiklik görülmez. Bu geleneksel tarımın temel emek
birimi ise aile reisi erkeğin simgelediği köylü ailesidir.
Kökleri eski İran ve Geç Roma İmparatorluğu dönemine uzanan ve çift öküz ile aile emeğinin esasını
oluşturduğu köylü işletmelerine dayanan Osmanlı mirî-tapulu arazi sistemini
Halil İnalcık çift-hane sistemi olarak adlandırmaktadır ki, bu sistemde aile
emeği, bir çift öküz ve ikisinin birlikte işlediği arazi hep birlikte bir üretim
birimi ve dolayısıyla bir malî ünite sayılır.
İşte Osmanlı devletinde, özellikle klasik dönemde, tarım faaliyeti büyük ölçüde
bu sistem çerçevesinde cereyan etmekteydi. Köylüler, tasarruflarındaki arazinin
büyüklüğüne göre çift, nîm-çift, bennâk, caba, mücerred gibi kategorilere ayrılmakta ve
buna göre de, bölgelere göre değişen miktarlarda çift resmi vb. vergileri
ödemekteydiler.
Barkan’a göre Osmanlı
İmparatorluğu’nda, mirî topraklar rejiminin icaplarına uygun olarak, memleket
arazisinin büyük bir kısmı, müstakil köylü işletmesine yetecek büyüklükte olmak
üzere, her yerin hususiyetine göre ayrıca hesap edilerek, reaya çiftlikleri
(Balkan memleketlerindeki Slavlar arasında baştıneler) halinde, birtakım
parçalar bölünür ve bu çiftlikler, onları işleyebilecek durumda olan çiftçilere
tapu bedeli denilen bir peşin kira alınıp, daimi ve irsi bir nevi kiracılık
mukavelesiyle, bütün olarak terk edilirdi.Çiftliklerin ölçümünde çeşitli usuller
kullanılmaktaydı. Bazı yerlerde “nadas ve ekim işleri bir çift öküzle
yapılabilecek büyüklükte olan” zirai işletme bütününe çiftlik, bunun yarısına da öküzlük denilirdi. Keza
reaya çiftliğinin “muayyen miktarda tahıl (buğday)ekimine müsait olan bir toprak
sahası” olarak tarif edildiği de vâkidir. Resmî tarife göre ise, bir çiftlik
arazi mahalline ve toprağın yetiştirme kabiliyetine göre değişmek üzere, âlâ
yerden 60-80, evsat ya da orta halli yerden 80-100 ve ednâ yahut kıraç yerden
100-150 dönüm (eni ve boyu 40’ar adım olan bir yüzölçümü) olarak
belirlenmektedir.“Çift resmi arza bağlanmıştır, öküze değil” kaidesine dikkati
çeken Barkan, defterlerdeki
işaretlerden ve çiftlik değil çift resmi ibaresinin kullanılmasından hareketle
halkın anlayışındaki çiftlikle (bir çift öküzle işlenebilen büyüklükte yer)
dönümlerle ölçülen gerçek çiftlik arasında bir münasebet vardır, ama meseleye
daha yakından bakınca, çift resminin sadece bir çift öküzle yer işleyenlerden
alınan bir resim olmadığı, çeşitli yükümlülüklerden oluşan bir vergi olduğu
anlaşılır diyor.
Osmanlıların üretim ve
geçimlik ekonomi için en uygun birim kabul ettikleri raiyyet çiftliklerinin
bölünmeden devam etmesine büyük önem atfettikleri bilinmektedir. Ne var ki,
uygulama her zaman teori ile uyumlu görünmüyor. Tahrir defterleri verilerine
dayalı araştırmalar, özellikle 16. yüzyılda, muhtemelen nüfus baskısının ve/veya
devletin, kanunnâmelerdeki çift resmi miktarının akçe değerindeki düşüşe paralel
olarak değer kaybetmesine karşılık bu ‘zarar’ı telafi etmek için geliştirdiği
politikaların sonucunda çiftliklerin parçalanmaya başladığını gösteren işaretler
vardır.
Yine tahrir defterlerinin yakından tetkiki, bir kişinin ismine yazılı bir toprak
parçasının bazı durumlarda birden fazla aile (genellikle kardeşler) tarafından
işlendiğini göstermektedir.
Yukarıda ana hatlarıyla
açıklanan sistemde tarım topraklarının çıplak mülkiyeti mirîye yani devlete ait
olup köylüler bu toprakları, Barkan’ın ifadesiyle, adeta irsî ve daimî kiracılık
statüsü ile kullanıyorlar, resim ve öşürlerini ise dirlik sahiplerine
ödüyorlardı(kimi yerlerde vakıf ve mülk sahipleri). Toprağını üst üste üç yıl
boz bırakanlardan çiftbozan akçesi
adıyla bir tazminat alınmaktaydı. Toprağın ne kadarının her yıl ekildiği çok
açık olmamakla beraber en az ne kadarının ekilmesi gerektiğine dair bazı
kanunname kayıtları vardır.
“...Ve bir
raiyyetin elinde çiftliği olsa Bursa müddü ile dört müd tohum ekmek her yıl
borcudur. Hiç ekmediği yılda elli akçe, ekmediği için alına ve alâhâzâ amma dört
tohum, tamam ekdikden sonra dayri san’at işler ise dahi taarruz
olunmaya.”
“Bir çiftlik yer tasarruf eden raiyete Bursa
müddü ile yılda dört müd tohum ekmek lazımdır. Ekmedüğü yılda elli akçe vere.
Amma Karaman müddü ile bir müd ekse yirmi beş akçe vere ve alâhâzâ vesair
umuruna dahlolunmaz ve eğer bir raiyyete âfet yetişüb bîmecâl s.752/ olub çiftin bıraksa sipahisi olyeri ahara
verüb andan resm-i bennak alına resm-i çft taleb olunmaya.”
Bu kanunname ifadeleri bize
bir raiyyet çiftliğinin, Bursa müddü ile 12 müd, Karaman müddü ile ise 6 müd
tohum ekilen yer olduğunu açıkça gösteriyor. 1455 yılına ait Canik yöresi
defterinde ise bir çiftlik (iki öküzlük) yer, on müdlük yer olarak tarif edilir
ki, burada 10 müd tohum ekilen yer kastedilmektedir.
Yine bir çiftliğin en az üçte
birinin ziraat edilmesi mecburî tutulmaktadır; çiftlik hiç ekilmezse 50
akçe, altıda biri ekilirse 25 akçe
tazminat olarak alınmaktadır. Buradan şöyle bir sonuç çıkabilir mi? Altıda bir
çiftlikten yani iyi kalite toprakta 10 dönüm yerden 25 akçe tazminat
alınmaktadır. Tam çiftlik Karaman müddü ile 6 müd tohum ekilen yer; 1 müd ise 20
kileden oluşmakta; Karaman’da 1 müd (20 kile) tohum ekilen[ekilmeyen] 10 dönüm
yerden 25 akçe tazminat alınıyor. Aynı dönemde Karaman’da bir kile buğdayın
tahrir kıymeti , arpanınki
akçe idi. 20 kile tohumdan takriben 80 kile ürün alındığı varsayılsa
bunun takriben 5 kilesi tazminat olarak alınmış olur ki, bu, aynı yeri ekilmiş
olması halinde 1/5 ilâ 1/10 arasında ( yani 16, 10 veya 8 kile) ödenecek öşrün
en az yarısına tekabül eder. Bu tür
tedbirler, malî gelirlerinin büyük kısmını tarım üretiminden sağlayan bir
sanayi-öncesi imparatorluk için son derecede olağandır.
Tarımsal Verimlilik Meselesi
Peki, bu tür ifadelere
dayanarak tarımsal verimlilik hesaplanabilir mi? Bir çiftlik yerin Rum
eyaletinde 10 müd tohum ekilen yer olduğundan hareketle sınırlı bir deneme yapan
M. A. Cook yaklaşık olarak 1’e 3 oranında bir sonuca varıyor ki, bunun ortaçağ
şartlarında nispeten düşük olduğunu belirtiyor. Anadolu’daki muhtelif sancaklar
hakkındaki verilerin genel bir mukayesesine dayalı olarak yapılan bir
hesaplamada ise toplam ekilebilir arazinin 5/8’nin hububat vb. tarımına
ayrıldığı kalan kısmının nadasa ve bazı diğer ürünlerin ekimine ayrıldığı
varsayımından hareketle bir tahmin yapılmaya çalışılmıştır. Bu veriler ortaçağ
şartlarında olağan sayılabilecek verimlilik ve dönüm başına ürün miktarlarıyla
mukayese edilmiş ve sonuç ayrıca o şartlarda bir kişinin asgarî geçim seviyesine
tekabül ekonomik buğday muadili ile karşılaştırılmıştır. Çıkan sonuç bazı
bakımlardan cesaret kırıcı olup bunun temel nedeni ölçü birimlerinde
düğümlenmektedir. Burada ya bir çift yere ekilen tohum için eden bazı kanunname
veya defterlerde verilen rakamlarda bir hata vardır; veya Bursa ya da İstanbul
müddü gibi kg. değeri hakkında bilgi sahibi olduğumuz(veya olduğumuzu
sandığımız) ölçü birimlerinin gerçek değerleri yanlış bilinmektedir.
Özetlersek, bazı sancaklarda
ortalama 1:3-4 verimlilik oranı çıkmaktadır ki, bazı araştırmacılar bunun
ortaçağ şartları bakımından normal olduğunu düşünmektedir.
Bir çiftlik yere ortalama 10 müd tohum ekildiği varsayılan Canik ve Tokat
yörelerinde düşük oranlara rastlanması bize burada yine ölçü birimlerinin doğru
tahmin edilmediği ihtimalini düşündürtüyor.
Öte yandan köylülerin toplam
üretimlerinin takriben yüzde 20-30 kadarını öşür ve diğer vergileri için ayırmak
zorundaydı. Tohum payı da çıktıktan sonra, köylünün elinde- bulunduğu sancaktaki
vergi oranı, çift resmi miktarı, toprağın kalitesi vb. faktörlerin yol açtığı
değişiklikler göz önünde tutulmak kaydıyla- toplam üretimin yüzde 50 ila 65
kadarı kalmaktaydı.
Bu bağlamda, şu hususu bilhassa vurgulamakta fayda var: Özellikle klasik dönem
Osmanlı tarım tarihi konusunda epeyce araştırma yapılmış olmakla birlikte,
verilerimizdeki şüpheli noktalar yüzünden sağlıklı sonuçlara ulaşmakta birtakım
güçlükler olduğu gibi, bu tür verilerin tutarlı bir metodoloji çerçevesinde
değerlendirilmesi keyfiyetinden de henüz uzaktayız.
XVI. Yüzyılda Anadolu’da Yetiştirilen Tarım Ürünleri
Klasik dönemde tarım
faaliyetinin ağırlığını tahıl ürünlerinin teşkil ettiğini kolaylıkla tahmin
edebiliriz. Bununla birlikte, genel üretim içinde, özellikle konar-göçer hayat
tarzının hakim olduğu yörelerde hayvan ürünlerinin payı dikkat çekici oranlara
ulaşabilir; yine pamuk, çeltik, kendir, bağcılık vb. bakımından ihtisaslaşmış ya
da öne çıkmış bölgelerde de üretimde belirgin bir çeşitlilik ve bazı durumlarda
dengeli bir yapı ortaya çıkmış olabilirdi. Aşağıda, Osmanlı topraklarındaki
tarım faaliyetine konu olan ürünlerin toplam tarımüretimi içindeki yerini daha
yakından göstermeye teşebbüs edeceğiz. Bunun için, önce 1979’da S. Faroqhi-H.
İslamoğlu[İnan]’nun bir araştırmasını ele alacak, sonra da bazı sancaklar
hakkındaki araştırmalardan hareketle daha genel bir değerlendirmeye gideceğiz.
Burada seçtiğimiz sancakların Anadolu’nun değişik yörelerinden olmasına dikkat
etmeye çalıştık.
Faroqhi-İslamoğlu ikilisinin 16. Yüzyılda
Anadolu’da tarımsal üretim eğilimleri üzerinde yaptıkları bir araştırmada,
Türkiye’deki farklı ziraî bölgeleri temsil eden nahiyeleri seçerek tarım
ürünlerinin toplam üretim içindeki yerlerini tespit etmeye çalışmışlardır.
Araştırmanın temel kaynağı durumundaki tahrir defterlerindeki verilerin böyle
bir işlem açısından barındırdığı güçlükler bir yana bırakılırsa, şu sonuçlar
dikkat çekicidir. Anadolu platosunda bulunan nahiyelerde toplam üretimin % 90 veya daha fazlasını teşkil eden
hububatın adeta bir monokültür halinde bulunduğu ve bunun muhtemelen
hayvancılıkla tamamlandığı anlaşılmaktadır. Ünye yöresinde kendirin fazla görünmesi
burasının tersanenin kendir ihtiyacını karşılayan bir yöre olması hasebiyle bu
işte uzmanlaşmasından kaynaklanmıştır. Yine Bigadiç pirinç, Adana pamuk, Tire
pirinç ve pamuk, Uluborlu yöresi de haşhaş üretimiyle farklılık arz eder.
Kasaba, Uluborlu, Güre, Bigadiç, Ünye, Göl, Tire ve bilhassa da Zeytun, ile
İznik meyve-bağ üretimi açısından ön plana çıkmaktadır. Tire, Bigadiç ve belli
ölçüde Ünye, İznik, Zeytun ve Uluborlu’da tarımsal üretimde belirli bir
çeşitlilik var. Bunu en bariz olarak Tire ve Bigadiç’te görmekteyiz.
Tablo I: Toplam üretim
İçinde Çeşitli Ürünlerin Payı(16. yy.ın ilk yarısı)
Nahiye Tarih Buğday Arpa
K.Tahıl M&S Pamuk K&K Susam Haşhaş Pirinç
Çorum
Kanunî 66
30.5
3.0/3.5 -
-
-
-
Koçhisar
Kanunî
52
36 12 Melegübü Kanunî
56
42.5 1
Mindaval 1547-8 67.5 30.5 0.2 1/1.3 0.3
-
-
Kâfirni
1553-4
53
37
2.5
6/6.5
1.5/2
Uluborlu
1522-3
54.5
20 23.5
2
Bigadiç Kanunî 21
18.5
13
16
3
1.5 27.5
Adana 1536-7
55
20.5 24
1
Tire 1528-9
24
26.5
9
13
12
3.5
0.05 -
10.5
İznik Kanunî 50.5
11.5
12
20
6
Not:Çorum ve İznik için I. Süleyman, diğerleri için I.
Süleyman’ın ilk yılları tarihi verilmiş. Koçhisar nahiyesi Karaman’da, Melegübü
Niğde’de, Mindaval Şarkî (Şebin) Karahisar’da, Kâfirni Tokat’ta, Uluborlu
Hamid’de, Bigadiç Karesi’de ve Tire de Aydın’da idi.
Tablo II: Toplam üretim
İçinde Çeşitli Ürünlerin Payı(16. yy.ın ikinci yarısı)
Nahiye Tarih Buğday Arpa
K.Tahıl M&S Pamuk K&K Susam Haşhaş Pirinç
Çorum
1576/77
58
33
0.8
7
0.3
Koçhisar 1584
56.5 39 4
Melegübü
1584 53
40 7
Kasaba
1559-60 56
18
3
13.5
9.5
Mindaval 1569070 63.5 33 0.16
2.5
1.2
-
-
Kâfirni
1576-77
59
33
1
5.5
1.5
Uluborlu 1566
civ. 54
26.5 11
-
-
9 -
-
Güre 1570-1
60
19
12
9
-
-
-
- -
Bigadiç 1573-4
26.5
15.5
25
9
2.5
5 17
Ünye 1576-7
35.7
26
8.5
14.7
-
13.7 -
-
0.8
Göl 1582 51
35.5
-
11
-
2.5
Adana 1572-3
27.5
30.5
1.5
2
36
-
2.5 -
-
Zeytun 1563-4
54
15
1.5
29
1
Tire 1575-6
26
26
12.5
11.5
15.5
3.5
0.05 -
3*
İznik I. Ahmed 33.5 16.5
24
21
1
-
- - 5
·
·
% 0.05 zeytin de
var.
Göl
Kastamonu sancağına, Kasaba Malatya’ya, Ünye Canik’e, Zeytun Maraş’a ve Güre
Kütahya’ya bağlıydı.
TABLO III: BAZI SANCAKLARDA
TARIM ÜRÜNLERİ YÜZDELERİ*
Sancak/Kaza Tarih
Buğday
Arpa
Darı
Diğer T. M&Bağ
Keten.k
Pirinç
Pamuk
Susam
Diğer
Bolu 1519
50.28
18.57
-
20.93
7.65
1.73
0.81
1568
38.81
23.75
-
23.86
9.93
1.45
2.18
Canik
1485
48
28
-
-
3
6
15
-.
-
0.2
1567
46
30
6
-
4
8
4
-.
-
3
Harput 1518
56
18
5.73
0.1
9.79
9.1
1.17
1566
55
22.6
0.22
0.22
6.87
13.86
0.05
Karahisar-ı Şarkî
1485
59.1
24.1
-
-
5.67
0.27
-
0.42
.
1569
59.35
34.34
0.26
-
4.16
0.7
-
1.3
-
-
Manisa 1531
52.2
26.35
27.18
7.91
0.42
9.25
*
1.06
1575
54.09
27.49
4.44
4.74
0.31
6.97
1.92 Tokat 1485
62.3
25.8
-
-
11.32
0.21
0.27
1574
53.5
29.68
0.1
12.9
0.75
1.35
1.1
Yukarıdaki tablolar açıkça
göstermektedir ki, 16. Yüzyılda Anadolu’da -hayvancılık ve konar-göçer hayat
tarzının hüküm sürdüğü bazı bölgelerde hayvan üretiminin ekonomideki ağırlıklı
yerini hatırda tutmak kaydıyla- pek çok sancakta buğday üretimi toplam tarım
üretiminin yarısını ve hatta daha fazlasını oluşturmaktaydı. Pirinç ekimi, pamuk üretimi, bağcılık
gibi bazı alanlarda ihtisaslaşan bölgelerde bu oran yüzde 25-30’lara düşer. Mamafih,
arpa ve darı gibi diğer tahıllarla birlikte buğdayın tarımsal faaliyetin en
önemli kalemi olduğu yine de görülmektedir. Anadolu’ya baktığımızda özellikle
Tosya-Boyabat yöreleri başta olmak üzere pirinç,
Adana, Manisa, Harput vb. yerlerde pamuk, Ünye-Terme civarında kendir ve pek çok
yörede bağcılık faaliyetinin mahallî ekonomilerde hayatî ehemmiyeti haiz
bulunduğu anlaşılmaktadır.
Buğday ve diğer tahıllar hem
insanların temel yiyecek maddelerini hem de dönemin ulaşım ve askerî şartları
gereği büyük önemi haiz bulunan hayvanların yiyeceklerini (arpa, saman vs.)
sağlamaktaydılar. Osmanlı döneminde hububat üretiminin tarım faaliyetine
damgasını vurduğu açık; öte yandan, nüfus artışı veya hububat ihtiyacının
yeterince karşılanamamasına yol açan birtakım gelişmeler sonucunda buğdayın
yerine kalitesi daha düşük olmakla birlikte dönüm başına daha fazla verim alınan
darı vb. tahılların ekimi ağırlık kazanıyordu.
Nüfus Artışı Karşısında Tarım Üretimi
Onaltıncı
yüzyılın ikinci yarısında pek çok sancakta gözlemlenen ve genelde Akdeniz
dünyasında yaşandığı kabul edilen nüfus arışı karşısında Osmanlı köylüsü
ekonomik sıkıntıya mı girmişti, yoksa nüfus artışı karşısında tarım üretimini
arttırmaya yarayacak bilinen ama gerek duyulmadığı için uygulanmayan emek-yoğun
üretim, marjinal toprakların tarıma açılması, nadas süresinin kısaltılması vb.
tedbirleri mi gündeme getirmişti? Bu sorulara cevap vermeden önce, verilerimizin
kesin rakamlar değil tahminî değerler olduğunu hatırlatarak, nüfus, ekilebilir
toprak ve üretimdeki değişimler konusunda bazı sancak araştırmalarından kır
nüfusunu esas alarak yaptığımız bir tabloyu
değerlendirelim.
Tablo:16. Yüzyılda Muhtelif Sancaklarda Nüfus, Toprak ve
Üretim Artış oranları
Sancak/Kaza
Nüfus artışı
Ekilebilir Toprak artışı
Tarım üretimi artışı
Adana 1530-1572 +55
-
+167
Antep
1543-1574 + 22 +3
-21 %
Bolu 1519-1568 +93 +10
artış veya azalma yok
Canik 1485-1576 +65
+5.8 -9.7
Çankırı 1521-1579 +82 +48
+50
Hamid 1522-1568 + 81 +22
veri yok
Harput 1518-1566 + 307
-
+143
Karahisar-ı Sahib
1528-1572
+95
+24
+81
Manisa1531-1575 + 53.99 +9
+29
Ordu 1547-1613 +23
+16
+32
Tokat 1520-1574 +95[+78]
[+7.6] +30
Urfa 1518-1566 +300
+321
+750(takriben)
Tablonun incelenmesi verileri 1520lerle 1570ler
civarına ait Urfa hariç bütün bölgelerde ekilebilir toprak miktarı ile
üretimdeki artışların nüfus artışının epeyce-bazı yerlerde çok-fazla gerisinde
kaldığını gösterir. Urfa’nın durumu ise kısmen 1518 rakamlarının fethin hemen
akabinde yapılan tahrire dayanmasından kısmen de yöredeki konar-göçer yapıdaki
bazı değişikliklerden kaynaklanmış olmalıdır. Nitekim Turan’ın her tahrirde
bulunan köylere ait rakamları verdiği tablolardaki artışlar son derece düşük ve
dolayısıyla makuldür.
Osmanlı hakimiyetine 16. Yüzyıldan önce giren veya verileri Osmanlı fethinden
makul bir süre sonrasına ait bulunan Antep, Bolu, Canik, Çankırı,
Afyonkarahisar, Manisa ve Tokat gibi yöreler daha tipik örnekler olarak ele
alınabilir. Bütün bu yörelerin verileri üretim artışının şu veya bu oranda nüfus
artışının gerisinde kaldığını açıkça ortaya koymaktadır. Tabloda
değerlendirmediğimiz Şarkî Karahisar sancağında ise tarım üretimi ile vergiler
hakkında kesin rakamlar bulunmamakla beraber sancaktaki toplam üretime ait bir
değerlendirmeden üretimin 1485-1569 arasında çok yüksek bir artış gösterdiği
anlaşılır.
İstisnaî örneklerde dahi nüfus-üretim veya
nüfus-toprak-üretim faktörleri arasındaki ilişkinin incelenen dönemler boyunca
nispeten inandırıcı bir seyir arz ettiğini söyleyebiliriz. Bunun makul bir
yansıması da kişi başına düşen tarım üretiminin 1520lere göre 1570lerde belli
bir düşüş göstermesidir(İslamoğlu-İnan 1991; Öz 1997: 88). Kır nüfusunun 16.
yüzyılın ikinci yarısında karşılaştığı zorlukların bir yansıması olarak da
değerlendirilebilecek bu husus ayrı bir tartışmayı hak etmektedir.Gerçekten
de 16. Yüzyılın ikinci yarısındaki artış ile ulaşılan nüfus seviyesinin
sürdürülebilir bir mahiyet taşımadığı, Celalî isyanları sonrası dönemde Anadolu
nüfusunda büyük oranda bir düşüş olduğu izlenimini verecek veriler ışığında
ileri sürülebilir.
Öte yandan, 16. yüzyılda
Anadolu’da tarım ekonomisindeki değişmeleri değerlendiren İslamoğlu-İnan,
köy ekonomisindeki değişimleri bu ekonominin içerdiği iktisadî değişkenlerle
açıklayan Malthusçu ve Chayanovcu yaklaşımları eleştirerek, Malthusçu yaklaşımın nüfus,
Chayanovcu yaklaşımın ise köylü aile biriminin büyüklüğü ve emek verimlilik
oranları gibi iktisadî değişkenleri üretim düzeyinin belirleyicisi olarak
tanımladığını ve dolayısıyla bu yaklaşımların iktisadî değişkenleri tarımsal
bölgedeki toplumsal ve siyasal ilişkilerden soyutlayıp bu değişkenlerin ekonomik
bir mantık doğrultusunda, toplumsal ve siyasal ilişkileri nasıl etkilediklerini
açıklamaya çalıştıklarını vurgular. İnan’ın temel tezi ise, “nüfus artışı ve
ticari büyüme gibi iktisadi ögelerin köy ekonomisindeki ilişkileri ve gelişmeyi
ne yönde ve nasıl etkilediğini o topluma egemen üretim ve bölüşüm ilişkileri
belirle”diğidir.
İslamoğlu-İnan’a göre,
“kırsal ekonomideki gelişme, yani verimlilik artışları büyük ölçüde piyasa
talebi tarafından değil devletin vergi talepleri tarafından uyarılmıştır.
Osmanlı sisteminde üretim sürecinin örgütlenmesi ve denetimi toprak üzerinde
tasarruf (kullanım) hakkına sahip olan köylü üreticinin elindeydi.
(...)Köylülere değişen piyasa talebi karşısında verimi arttırabilmeleri için çok
sınırlı bir alan tanınmaktaydı.” Dolayısıyla, İslamoğlu-İnan, “endüstri-öncesi ekonomilerin
durağanlığını “ekonomik” alana ekonomi-dışı unsurların (yani devletin
siyasal-yasal uygulamalarının) müdahalesine bağlayan yaklaşımları
reddetmektedir. Tam tersine (..) Osmanlı ekonomisinin, dinamizmini büyük ölçüde
devletin ekonomiye vergi talepleri biçimindeki müdahalesine borçlu
olduğu”nu savunmakta ve “Osmanlı
toplumundaki ekonomik gelişmenin “ekonomi-dışı” ya da siyasal mantığını
vurgulamaktadır.”
Bu değerlendirme Osmanlı
döneminde devletin ekonomik faaliyetleri yönlendirmedeki baskın rolünü haklı bir
biçimde tebarüz ettirmekle birlikte tarım teknolojisinde önemli değişikliklerin
olmadığını bildiğimiz bir dönemde nüfus baskısı faktörünün gerek geçimini
topraktan sağlayan köylüler ve gerekse malî gelirleri bakımdan tarıma büyük
ölçüde bağlı bulunan devlet için birtakım zorlukları beraberinde getirdiğini de
göz ardı etmemeliyiz. Onyedinci yüzyıl hakkında epeyce sınırlı kaynağa dayalı
bazı araştırmalar, diğer faktörlerle birlikte tarımsal üretimdeki artışın
büyüyen nüfusun ihtiyaçlarını yeterince karşılayamadığı ve dolayısıyla 17.
yüzyılın Malthusçu döngüyü doğrular bir biçimde bir nüfus düşüşüne tanık olduğu
izlenimini vermektedir.
Sonuç
Osmanlı ekonomisinde tarımsal üretimin rolünü sadece vergiler bağlamında
düşünmek meseleyi bir bütünlük içinde görmemizi engeller. Başta İstanbul olmak
üzere şehirlerin iaşesi, ordunun her türlü ihtiyacının (gerek insan unsurunun
gerekse savaşlarda hayatî rol oynayan hayvanların ihtiyaçlarının)
karşılanmasında tarım üretimi merkezî bir rol oynamaktaydı.
Ülke düzeninin sağlanmasını reâyânın huzur ve adalet ortamı içinde
hayatını ve o arada üretim faaliyetini sürdürmesinde gören ve ancak bu yolla
hazinenin dolacağına, ordunun ihtiyacının karşılanacağına ve mülk’ün ayakta
duracağına [daire-i adalet] inanan Osmanlı hükümdar ve yöneticileri, tarım
üretiminin kanunlarda belirtilen çerçevede yürütülmesine büyük önem
atfediyordu.
Osmanlı döneminde köylüler üretimlerinin önemli bir kısmını vergi olarak
devlete ve/veya temsilcilerine teslim etmekle birlikte bu oranın köylünün gücünü
zorlayacak boyutlara ulaşmamasına çalışılıyordu. Tarım üretiminin büyük kısmı
tahıllardan oluşmakla birlikte bazı yörelerde pirinç, pamuk, baklagiller,
meyvecilik, bağcılık vb. ürün dağılımında belirli bir dengeyi sağlayabiliyordu.
Üretim ilişkilerinde âyânlık döneminin meydana getirdiği bazı değişikliklere
rağmen, köylü ailesinin temel olduğu üretim biçiminin büyük ölçüde devam ettiği
anlaşılmaktadır.
_________________
Barkan, “Çiftlik”, İslâm
Ansiklopedisi, III, ss. 392-397, İstanbul, 1945. [Türkiye’de Toprak Meselesi, ss.
789-797.
Ö.L. Barkan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Çiftçi Sınıfların Hukuki Statüsü”, Ülkü , c. IX-X (1937) [Türkiye’de Toprak Meselesi, İstanbul,
1980, ss. 725-788, bkz. özellikle ss. 751-2.
O. Özel, Changes in Settlement Patterns,
Population and Society: A Case Study of Amasya (1576-1642), Basılmamış
Doktora Tezi, University of Manchester, 1993.