|
____________________________________________________
TAHRİR DEFTERLERİNDEKİ SAYISAL VERİLER
Doç. Dr. Mehmet ÖZ*
Osmanlı sosyal ve ekonomik
tarihinin kurucularından Ö.L. Barkan’ın (Barkan 1940 ve 1941) tahrir defterlerinin
Osmanlı tarihi açısından taşıdığı öneme dikkat çekişinden yaklaşık 60 yıl kadar
geçmiş ve bu defterlerin giderek yoğun bir biçimde kullanılmasıyla Osmanlı
Devletinin timar sistemini uyguladığı yörelerin sosyal, ekonomik ve kültürel
tarihi konularında önemli katkılar yapılmıştır. Hiç şüphesiz tahrir defterleri
ana kaynak olmak üzere yazılan pek çok makale ve basılmamış tezin tümünü,
tahrir defterlerinin istatistik açısından taşıdığı değer hakkındaki bir yazı
çerçevesinde değerlendirmek mümkün değildir. Fakat bu tür çalışmaların genel
nitelikleri açısından, kitap ve makale halinde yayınlanmış monografilere
ilaveten, yayınlanmamış bazı defterlerlerle sınırlanmış bir değerlendirmenin
defteroloji alanının en önemli meselelerinden birisi olan tahrir verilerinin
istatistikî kıymeti konusunu yeterli derecede yansıtacağını düşünüyoruz.
Türkiye’deki Osmanlı tarihi
araştırmalarında özellikle 1980’li yılların ikinci yarısından 1990’ların
ortalarına kadar bir tahrir defterleri rüzgârı esti. Şüphesiz ki tahrir
defterleri üzerindeki çalışmalar çok daha önce başladı ve Türkiye dışında,
gerek Avrupa ve Amerika’da gerekse Kafkaslar, Balkanlar ve Orta Doğu gibi bir
zamanlar Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşamış bulunan bölgelerde yoğun bir
ilgiye mazhar oldu. Doktora tezlerini, tahrir verilerinin ağırlıklı
kullanımıyla sancak veya kaza bazında hazırlamak adeta moda haline geldi. Bu
alanda yapılan çalışmaların sağlıklı bir yöne evrilmesi için öteden beri bu
kaynakların sağladığı verilerin niteliğinin iyi anlaşılması gerektiğine dikkat
çekilmiştir.
a) Tahrir ve Tahrir Defterleri
Bilindiği gibi, sanayi-öncesi tarım toplumu
yapısına dayalı çeşitli devlet ve imparatorluklarda ülkenin vergi ve vergi
nüfusu potansiyelini belirlemek maksadıyla bir çeşit sayımlar yapılmıştır. Bu
usûl, Osmanlılarla çağdaş bazı toplumlarda da görülmektedir. Osmanlıların kesin
olarak hangi tarihte bu tür sayımlara başladığı bilinmemekle birlikte günümüze
ulaşan en eski tarihli defter olan 1431 tarihli Arvanid Sancağı defteri
(İnalcık 1954) ile diğer bazı belgelerin ışığında defter usûlünün 14. yüzyılda
mevcut bulunduğu ileri sürülebilir.
Osmanlılarda tahrir, timar
sisteminin yürürlükte olduğu sancaklarda uygulanırdı. Timar sistemi, bilindiği
gibi, devletin birtakım gelirlerini hizmet karşılığında dirlik sahibi denilen
ve genellikle askerî-idarî görevler yüklenen kişilere tevcih etmesine dayanır
ve bu yolla devlet hem vergi gelirlerini toplamak için büyük bir malî örgüt
kurup sürdürme külfetinden kurtulur, hem vilayetlerde düzeni sağlar ve hem de
savaşlar için büyük bir askerî gücü elde ederdi (Barkan 1980; Beldiceanu 1985).
Merkezî bir karakteri haiz Osmanlı sistemi açısından, bu düzenin sağlıklı bir
şekilde işleyebilmesi, timar sistemine tâbi topraklardan sağlanacak vergilerin
iyi bilinmesine bağlıydı. İşte özellikle bu bakımdan tahrirlere ihtiyaç vardı;
yani devlet belli vesilelerle vilayetlerdeki vergi nüfusunu ve tahminî vergi
gelirlerini tespit etmekteydi. Esasen 16. yüzyılın sonlarından itibaren timar
sisteminin önceki önemini kaybetmeye başlaması ile klasik tahrir usûlünün, yeni
fethedilen bazı yerlerde yapılan sayımlar gibi istisnalar dışında, (Göyünç
1975; Blaskovics 1986) terk edilmesi de timar sistemi-tahrir usûlü ilişkisinin
açık bir göstergesidir.
Özetle ifade edersek tahrir
defterleri Osmanlıların ‘klasik devri’ denilen 15 ve 16. asırlarda, timar
sistemini uyguladıkları bölgelerde, vergi mükelleflerine ait çeşitli bilgileri
(ki bazen vergiden muaf kişiler de kaydedilirdi), bunların yaşadıkları
yerlerden toplanması beklenen vergileri, bu vergilerin hangi kişi veya
kurumların tasarrufunda bulunduğunu tespit eden ve genelde sancak esasına göre
tertip edilen resmî belgelerdir(Barkan 1940, 1941, 1988; İnalcık 1954, 1993;
Fekete 1947; Kaldy-Nagy 1968; Öz 1991).
Osmanlılar bir yörede ilk olarak fethin hemen
akabinde olmak üzere çeşitli vesilelerle tahrirler yaparlardı. Kaynaklarda
tahrirlerin hangi zaman aralığı ile yapıldığına dair verilen rakamlar yuvarlak
fasılalar olup gerçeği aksettirmez. Yine yeni bir hükümdarın cülusunun da tahrirler
için vesile teşkil ettiği anlaşılmaktadır. Bütün bunlarla birlikte, klasik
dönemde bazı yerlerin tahrirleri yaklaşık 25-35 yıllık aralarla yapılırken bazı
yerlerde çok daha kısa aralıklarla tahrir yapıldığı dikkate alınırsa,
tahrirlerin merkezî hükümetin gerek gördüğü zaman yapıldığı ileri sürülebilir.
Yine, mesela, Yavuz Sultan Selim döneminde ele geçirilen bazı yerlerde fetih
tahriri (1518) verileriyle kısa bir süre sonra yapılan (1522-23) tahririn
sonuçları arasındaki fark da, fetih sonrasındaki ilk tahririn bazı bakımlardan
çok önemli bilgiler sağlamakla birlikte, Osmanlı yönetiminin henüz yeni
yerleşmekte olduğu bir dönemde derlenen nüfus ve vergi verilerinin sağlıklı
olmadığını açıkça gösterir(Ünal 1989; Turan 1992).
Merkezden aldığı bir
görevlendirme talimatıyla tahrir yapacağı sancağa giden ve yüksek görevli bir
kişi olan emin (il yazıcısı, muharrir
vs.) ile kâtibden oluşan tahrir
kuruluna, mahallî ehl-i örf ile kadılar da yardımcı olurdu. Yanlarında eski
defterin bir nüshası bulunan kurul, dirlik sahiplerinin huzuruna getirdiği
vergi mükellefi reâyâyı deftere kaydederken eski defterdeki verileri
güncelleştirirdi: Yani önceki tahrirden yeni tahririn yapıldığı zamana kadar
geçen sürede vefat edenleri siler, büluğ çağına gelenleri de eklerdi. Çeşitli
sebepler yüzünden vergi muafiyeti tanına kişi ve gruplar da bu hususu gösteren
belgelerini kurula takdim ederdi. Vergi mükellefleri köy köy yazılırken
genellikle tasarruflarında bulunan toprağın büyüklüğü, tapulu toprakları yoksa
medenî durumları dikkate alınırdı. Bu durumda tam bir çiftliği bulunan bir hane sahibi çift, yarım çiftliği
olanlar nîm-çift, yarım çiftlikten az toprağı bulunanlar bennâk veya ekinlü-bennâk, topraksızlar ise genelde caba-bennâk nadiren de kara olarak yazılırdı.
Bazen evli (hane sahibi)-bekâr (hane-mücerred) ayırımıyla yetinilirdi. Gayrımüslimlerde ise, genelde müzevvec-mücerred (evli-bekâr) ayırımı esas alınarak ve hane sahibi dul
kadınlar da bive olarak kaydedilirdi.
Kurulun görevini tamamlamasından sonra bu tür
bilgiler mufassal (ayrıntılı) deftere
kaydedilirdi. Bir köyün vergi mükelleflerinin yazımı sırasında bunların dirlik
sahibine ödemekle yükümlü oldukları vergilerin bir senelik toplamı da deftere
yazılırdı. Yani bir köyde ya da bir dirlik sahibinin o köydeki hissesinde yer
alan vergi mükelleflerinin ödeyeceği vergiler bir bütün olarak yazılırdı.
Köylü-çiftçilerin her birisinin ne
kadar vergi ödeyeceği belirtilmezdi. Ancak tabii ki, çift, ekinlü-bennâk, caba-bennâk vb. şeklinde yazılan kişilerin bu statüleri gereği ne
kadar ödeyeceği bellidir; ancak üretimle ilgili vergiler veya arızî vergilerin
kimden ne kadar alınacağı deftere kaydedilmemiştir. Esasen bu imkânsızdı, zira
Osmanlı tahrir defterlerindeki bu tür veriler gerçekte tarh edilen veya
toplanan vergi miktarlarını değil, tahminî vergi miktarlarını temsil eder.
Yerleşik kanaate göre üretimden alınan vergilere dair veriler tahrir işleminden
önceki üç yılın üretim miktarları esas alınarak hesaplanmıştır ve bu bakımdan
ortalama rakamları temsil ederler. Tabiatıyla bu geçmiş üç yılın gerçek
üretiminin ne denli gerçeğe uygun olarak hesaplandığı da sorulabilir.
Mufassal tahrir
defterlerinin düzenlenmesinde zaman içerisinde birtakım değişiklikler meydana
gelmişse de 16. yüzyılda klasikleşmiş biçimiyle bu defterlerin tertip tarzını
şu şekilde tanımlayabiliriz: Bir sancağa ait mufassal defterin başında
genellikle bir mukaddime ve sancak kanunnamesi yer alırdı. Son defterlerin
başında ise ayrıntılı fihristler bulunmaktadır. Bunları takiben merkez kazadan
başlayarak sancağı oluşturan kaza ve nahiyeler yazılıdır. Bir kazada önce, eğer
varsa, merkez konumundaki (Nefs
olarak anılan) şehir veya kasaba, yoksa yine merkez konumundaki bir köy
yazılır. Şehir ve kasabaların mahalleleri, bu mahallelerde kayıtlı yetişkin
erkeklerin adı ve baba adları, meslekleri verilir; yetişkin nüfus evli-bekâr (müzevvec-mücerred veya hane-mücerred) ayırımına göre kaydedilmiştir.
Mahallelerin yazımından sonra şehir/kasabanın geliri (hasıl) bunu oluşturan unsurlar (genellikle pazar, boyahane, bozahane
kapan, gümrük, liman kentlerinde iskele vb. mukataaları; ama aynı zamanda bazı
kasabalarda tarım üretiminden gelen öşür vb.), buradaki çeşitli kuruluşlar,
bağ, bahçe, zemin vs. de yazılır.
Bundan sonra kazadaki köyler
sırayla yazılırdı. Köyler bütün olarak yazılabildiği gibi, geliri hisselere
ayrılı köylerde hisseler halinde de yazılı olabilir (hisse-i evvel, hisse-i
sanî vs.) Köyün adı, hasılının ne şekilde tahsis edildiği (timar, zeamet, has,
vakıf vs.) belirtildikten sonra köydeki (veya hissedeki) yetişkin erkekler baba
adları ve statüleri gösterilerek (Ali veled-i Mehmed çift, gibi) kaydedilir. Gayrimüslimler genellikle hane (müzevvec)-mücerred ayırımına göre yazılırken müslümanlar genellikle
tasarruflarındaki toprak miktarı ve medenî durumlarını gösteren işaretlerle
kaydedilir. Bu hususla ilgili terimlere yukarıda tahrir işlemi vesilesiyle
değinilmişti. Kişilerin kaydından sonra çiftlik,
hassa çiftlik, zemin, mevkuf zemin
vb. toprak parçaları yazılır. Daha sonra da köyün/hissenin toplam geliri (hâsıl), bu geliri oluşturan vergiler (resm-i çift, ispençe, resm-i bennâk, resm-i mücerred; buğday,
arpa, darı, pamuk, pirinç, meyve, sebze, bağ, keten, kendir, bal vs. öşürleri; bâd-ı hevâ, deşt-banî, koyun vergisi
vs.) gelir. Köylerin yanı sıra bunların yakınındaki ekinlikler (mezraalar),
yaylaklar vb. de gelirleriyle birlikte yazılır.
Özetle, bir mufassal defterde bulabileceğimiz
istatistik veriler kabaca şunlardır: Bir sancakta yer alan kasaba ve köyler (karyeler), mezraalar, çiftlikler,
pirinç argları, değirmenler, çeşitli
sınaî tesisler vs.; yerleşim birimlerinde yaşayan vergi mükellefi erkek nüfus
(çeşitli muaf kişiler ile gayrimüslimlerle meskun yerlerde hane sahibi dul
kadınlar da dahil), çoğu yerlerde reâyânın işlediği toprakların büyüklüğü yani ekilebilir
toprak miktarı; timar sistemi içerisinde bulunmayan avârız ve 16. yüzyıldan itibaren cizye vb. vergiler hariç, reâyâdan toplanan çift, bennâk, caba, mücerred, ispençe vergileri, öşürler, bâd-ı hevâ türü arızî vergiler (cürüm ve cinayet, evlenme, müjdelik
vs. resimleri); vergilendirilen koyun ve kovan sayısı.
İcmal defterleri yani özet defterler ise özellikle 16. yüzyılda mufassal defterde yer almayan dirlik
sahiplerinin isimlerini ve gelir toplamlarını verir. 15. Yüzyılda bu tür
bilgiler-toplu olarak değilse de- mufassallarda bulunurdu; aynı dönemde timar
sahiplerinin isimleri ve gelirlerinin yazıldığı icmal defterleri tertip
edilmiştir. Tıpkı mufassallarda olduğu gibi icmal defterlerinin muhteva ve
yapısında zamanla değişiklikler olmuştur. Mesela, 1431 tarihli Arvanid
defterinde dirlik sahiplerinin askerî yükümlülükleri de yazılıydı (İnalcık
1954) ve bu usûl daha sonra terk edildi (Beldiceanu 1985). Yine bu defterde
dirliği oluşturan yerleşimlerin vergi nüfusu da toplam rakam olarak
verilmiştir. 15. yüzyıl sonlarından itibaren ise Timar İcmallerinde dirlik
sahipleri Padişahtan başlayarak derecesine göre sırayla yazılmış, her bir
dirlik sahibinin gelir sağladığı köyler, bu köylerin toplam gelir rakamı, bu
köyden dirlik sahibine düşen pay (hisse) ve sonuçta da dirlik sahibinin toplam
geliri verilmiştir.
Kanunî Sultan Süleyman’ın
ilk yıllarına has görünen bir başka tür icmal daha vardır ki, 1530 yılına
tarihlenen ama muhtemelen 1520’lere ait tahrirlerin sonuçlarını yansıtan bu
defterler, son zamanlarda Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü tarafından Muhasebe
İcmalleri olarak yayınlanmaktadırlar.
Bu defterlerin önemi, o yıllarda Osmanlı devletinin ana çekirdeğini oluşturan
ve timar sisteminin uygulandığı Anadolu ve Rumeli’nin genel bir tablosunu
vermesinde yatmaktadır. Bu defterlerde bir sancak ve kazadaki dirlikler,
padişah hasları, beylerbeyi hasları, sancakbeyi hasları, kale merdi timarları,
timar ve zeametler, evkaf ve emlâk olarak toplu olarak yazılmakta ve her bir
kategoride yer alan yerleşim birimlerinin nüfusu hane, mücerred vs.
şeklinde toplam rakam olarak verilir ve yine toplam vergi geliri de yazılır.
Bir kazanın yazımı bittikten sonra orada bulunan toplam kasaba, cami, köy,
mezraa, zaviye vs. sayısı ile muaf kişiler ve vergiye tabi nüfus özet olarak
verilir. Bu işlem sancak ve eyalet düzeyleri içinde yapılır ve dolayısıyla
global verileri kolayca görebiliriz. Ancak bu tür defterlerdeki verilerin kaydı
sırasında bazı yanlışlıklar yapılabilirdi. Dolayısıyla, genel tablolar çizmek
açısından çok elverişli olan bu “muhasebe icmalleri”nin gerek neşrinde, gerekse
kullanımında, ait bulundukları yörelerin varsa mufassal defterleriyle
karşılaştırılması gerekir (Emecen 1996). Bu hususlar hatırda tutulmak kaydıyla,
bu defterler sayesinde Osmanlı İmparatorluğu’nun 1520-30 arasındaki nüfus
potansiyeli; timar sistemi içindeki vergi gelirleri tahminleri; köy, mezraa vb.
sayısı ve dağılımı; gelirlerin çeşitli kategoriler arasındaki dağılım oranları;
kale, cami, zaviye, medrese, vb. kuruluşların sayıları gibi çok değişik
hususları sayısal olarak tahlil etmek mümkündür.
Diğer bir defter türü de Evkaf Defterleridir. Bu defterlerden
vakıf olarak tahsis edilmiş yerleşim yerleri hakkında bazen mufassal
defterlerde bulunmayan verileri elde edebiliriz. Yine bazı yerlerde, vakfa
tahsis edilen yerleşim birimlerinin nüfus ve hasılı hakkında Mufassal
defterdekinden farklı bilgiler bulmazsak da, vakıf gelirlerinin harcandığı
yerler hakkında ayrıntılı bilgi edinebiliriz. Burada vurgulamak istediğimiz
nokta, evkaf defterlerinin, mufassalları tamamlamak açısından, bölgeden bölgeye
ve zaman içerisinde farklı özellikler göstermesidir.
b) Defter İncelemelerinde Sayısal Verilerin Kullanımı
Bir yöreye ait bir dizi defterin incelenmesi iskan,
nüfus, üretim, vergilerin tahsisi gibi hususlardaki genel değişmeleri vermek
bakımından daha cazip görünmektedir. Bu noktada, tahrirlerin 10, 20, 30 yıl
gibi fasılalarla tertip edildiği gerçeğinden hareketle şu itiraz da akla
gelebilir: Aslında, diyelim ki üç mufassal defteri bulunan bir sancak hakkındaki
bir inceleme bize bu yörede, bu defterlerin ait olduğu dönem boyunca vuku bulan
değişmeleri değil, defterlerin tertip edildiği zamanlardaki fotoğrafları verir.
Dolayısıyla bu tür incelemelerde, bir takım süreçleri değil, belirli kesitleri
çıkarabiliriz. Böyle bir argümanın haklı tarafları olmakla birlikte, bölge
araştırmalarının karşılaştırmalı bir perspektifle yapılması durumunda bazı
genel eğilimlerin nispeten daha güvenilir bir biçimde tespit edilebileceğini
düşünüyorum.
Tahrir defterleri istatistik açısından en genel
şekliyle nüfus ve üretim konularında kullanılabilir. Bunların dışında yerleşim
birimlerinin sayısal dağılımı, dirlik sahiplerinin sayısı, dirlikleri gelir
büyüklükleri, ekilebilir arazi tahminleri, hayvancılık, sınai tesisler vs. konuları
akla gelebilir. Biz burada bütün bunların da esasta dayandığı nüfus ve vergi
verilerinin niteliği ve güvenilirliği sorununa değineceğiz.
ba)
Demografik Veriler
Tahrir defterleri, ilk başlarda biraz da iyimser bir
yaklaşımla, nüfus hakkında sağlam veriler içeren kaynaklar olarak görülmekte
iken zamanla bu konuda kuşkular belirdi ve hatta giderek bu defterlere
dayanarak hiçbir nüfus tahmini yapmamanın daha uygun olacağını ileri sürenler
oldu(Lowry 1992). Tahrir defterlerini demografi açısından değerlendirmenin ön
koşulu bu defterlerin ne amaçla derlendiğini ve bunlardaki bilgilerin neyi
ifade ettiğini akıldan çıkarmamaktır. Bu alanda çalışan herkesin bildiği gibi
tahrir, nüfus sayımı değildir ve çeşitli sebeplerden nüfusun büyük bir bölümü
(kadınlar, çocuklar, askerîler) kayıt dışı tutulmuştur. Bu bakımdan tahrir
defterlerine dayanarak genel nüfus tahmini yapmak için çeşitli teklifler
geliştirilmişse de zamanında Barkan’ın önerdiği formül(hane x 5 + yazılmayan askerîler
için % 10 dışında hiçbirisi yaygınlık kazanmamıştır.
Yetişkin erkek nüfusun ne şekilde deftere kaydedildiğine yukarıda değinildiği
için burada kayıtlı nüfus kategorileri üzerinde tekrar durmayacağız.
Yukarıda, tahrir defterlerindeki nüfus rakamlarının
mahiyetine dair işaret edilen hususlar hatırda tutulmak kaydıyla şehir, kasaba,
köy, mezraa, cemaat nüfusları hakkındaki veriler kullanılmak suretiyle,
demografik değişimler, nüfus ve iskân hareketleri, kent ve kasabalarla köylerin
büyüklükleri, müslim-gayrimüslim nüfus oranları vb. konularda verimli tahliller
yapılabileceği gibi, kırsal nüfusu oluşturan kategorilerin tasarruf edilen
toprak büyüklüğüne göre tasnif edildiği durumlarda, bunların sayısal açıdan
değerlendirilmesi de sosyal tabakalaşma konusunda ilginç ipuçları sağlayabilir.
Bu genel değerlendirmeden sonra, Anadolu’nun
değişik yöreleri hakkında yapılmış bazı araştırmalardan hareketle tahrir
verilerinin demografik açıdan kullanımı meselesini daha yakından ele alalım.
Tahrir verilerini kullanmak suretiyle 16. Yüzyılın ikinci yarısında bir nüfus
baskısı olup olmadığı meselesini inceleyen M. A. Cook’un Aydın, Hamid (Isparta
ve çevresi) ve Rum (Tokat çevresi) üzerinde yaptığı araştırmada, çok titiz bir
şekilde, nefer, hane, mücerred, çift, bennâk vs. sayıları ile her türlü
ekilebilir toprak birimi hesaplanmış ve neticede ekilebilir toprak miktarındaki
artış hızının nüfus artış hızının gerisinde kaldığı tespit edilmiştir(Cook
1972: 11). Ancak hemen belirtmek gerekir ki, Cook verilerin niteliği hususundaki
tereddütlerini her aşamada belirterek sonuçta “bütün araştırmanın sonuçlarının
biraz belirsiz” olduğunu özellikle vurgulamıştır(Cook 1972:44). Cook’un
hesaplamalarına göre bu üç yörenin nüfusu şu şekilde bir gelişme göstermiştir:
Tablo I:
1470-1575 Arasında Aydın, Hamid ve Rum’da Nüfus
Yöre
Adı 1473-85 1512-23 1566-75
Aydın 17,000/20,000 26,000/25,000 28,000/32,000
Hamid 45,000/31,000 43,000/36,000 78,000/82,000
Rum 24,000/20,000 24,000/23,000 44,000/57,000
Aydın yöresi
verileri 1473, 1512-20 ve 1575; Hamid verileri 1475-81, 1523 ve 1566-69; Rum
(Tokat) verileri 1485, 1520 ve 1574 yıllarına aittir(Cook 1972: 47-51, 85, 90,
98).
Bu tabloda özellikle 1570’lerde nefer rakamındaki
artış ve buna paralel olarak nefer x 3 formülüne göre yapılan tahminin hane x
4.5 formülüne göre yapılandan yüksek oluşu mücerred yani bekâr genç erkek
sayısındaki artıştan kaynaklanmaktadır. Bu da bize tahrir verilerine göre nüfus
tahmini yaparken çeşitli değişkenleri hesaba katmak gerektiğini gösteren
örneklerden sadece bir tanesidir. Her halükârda, bu verileri, 1560 ve 70’lerde
önceki döneme göre nüfusta önemli bir artış vuku bulduğu yönünde kuvvetli
deliller saymak mümkündür. Bu durum özellikle Hamid ve Rum için geçerliyken
Aydın’daki artış daha mütevazı boyutlarda kalmış görünmektedir. Rum
vilayetinde, Cook’un incelediği nahiyelerden dördü (Cincife, Venk, Yıldız ve
Kafirni) ile Çorum ve Niksar yörelerindeki 6 nahiyeyi inceleyen H.
İslamoğlu-İnan’ın tespitlerine göre ise 1520-75 arasında kırsal nüfus toplam
olarak yüzde 78 ila 188 arasında bir büyüme göstermiştir(İslamoğlu-İnan 1991:
206). Nefer sayısına dayalı bu tahmin, Cook’un nefer x 3 formülüne göre yaptığı
nüfus tahminleriyle paralellik gösterir. Buna göre Rum Vilayetinde kır nüfusunun
1520-75 arasında yüzde yüzün üzerinde bir artış gösterdiği sonucu çıkar.
Mamafih bu artış oranı, tıpkı Aydın gibi, başka bazı bölgelerde daha düşük
oranlarda gerçekleşmiş gözüküyor. Mesela, Ordu (Canik-i Bayram) kazasında 1520
–1547 arasında nüfus tahminen yüzde 30 kadar artarken (Yediyıldız 1985: 101),
nüfus artışı Manisa kazasında 1531-1575 arasında köylü nüfus için % 54,
konar-göçerler için %38, kent nüfusu için ise % 27 oranlarında(Emecen 1989:
136), Harput Sancağında 1523-1566 arasında yüzde 99.5 oranında (Ünal 1989: 74),
Kemah kazasında 1520-1568 arasında yüzde 65-70 (Miroğlu1990: 137), Canik
Sancağında ise 1520-1576 arasında yüzde 60-70 civarında idi.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün; ancak burada kısaca
bazı hususları hatırlatmakla yetineceğiz. Tahrir defterlerindeki nüfusa ilişkin
verileri kullanırken bunların gerçek anlamı, tahrirden kaçanların var
olabileceği, tahrir yapılan dönemin özelliklerinin sayımın sıhhatini
etkileyebileceği vb. hususlar dikkate alınmalı, terminoloji konusunda her
sancak veya eyaletin kanunnâmesi esas alınmalıdır. Nüfus tahminleri yapılırken
çeşitli değişkenler ve modern demografik araştırmaların sonuçları dikkate
alınmalıdır. Mesela 1570’lerde özellikle Rum eyaletinde nefer (yetişkin erkek)
rakamı esas alınarak yapılan nüfus tahminlerinin hane rakamı esas alınarak
yapılanlardan çok daha yüksek çıkması, bekâr sayısından kaynaklanır ki, bekâr
nüfusun toplam yetişkin erkek nüfus içindeki oranının artması durumunda, bu
oranların sıhhati, ancak yaş gruplarının bir nüfus içindeki asgari ve azami
oranlarının bilinmesiyle anlaşılabilir(Cook 1972: 26).
Her halükârda tahrir defterleri bize 15. yüzyılın
ikinci yarısı ile 16. yüzyılda Osmanlı sancaklarının nüfus potansiyeli, nüfusun
dinî ve meslekî yapısı, tasarruf edilen toprağa ve medenî duruma göre yetişkin
erkek kategorileri, çoğu sancaklarda hane biriminin tasarrufundaki ortalama
toprak miktarı vb. konuları değerlendirmemiz açısından emsalsiz veriler temin
eder.
bb) Tarım
Üretimi Verileri
Tahrir defterlerindeki
terimlerin farklı anlamlarda kullanılabilmesi, ölçü tartı birimlerinin
farklılaşması vb. meseleler tabiatıyla bazı zorlukları beraberinde getiriyor.
Gerek nüfusa ilişkin rakamların(Göyünç 1979), gerekse ekilebilir arazi (Cook
1972) ve üretime dair verilerin kesin bir nitelik taşımaktan uzak bulunduğunu
biliyoruz. Bu yüzden, son yıllarda tahrir defterleri üzerinde çalışanlara
özellikle istatistikî verilerin ihtiyatsız kullanımı yüzünden yöneltilen bazı
eleştirilerin(Heywood 1988) haklılık payı vardır ve fakat Emecen’in de belirttiği
üzere bu tür tenkitler bu verileri kesin rakamlar gibi algılayanlara
yöneltilmeli ve genelleştirilmemelidir (Emecen 1996).Gerçekten de defterlerdeki
tarım ürünü vergilerinin ne derecede güvenilir olduğu da bugüne kadar epeyce
sorgulanmıştır. Ürün öşürlerinin gerçek üretimi yansıtmadığı ve Barkan’ın
neşrettiği bir tahrir kaydına göre tahrirden evvelki üç yılın ortalamasına
dayanmış olabileceği bu alanla ilgilenenlerin gayet iyi bildikleri bir
husustur(Öz 1991:434).
Bu verilerin güvenirliği konusunda Makovsky (1984:117-119) vergi rakamlarının
tahrir heyeti ile vergi toplayıcılar ve vergi yükümlülükleri arasında sıkı
pazarlıklar sonucu tespit edilmiş olabileceği ve dolayısıyla aşırı farklı
tahminlerin önlenmiş olabileceğini varsayar.
Venzke de bu verilere ihtiyatla yaklaşılmasını kabul etmekle beraber yöneltilen
eleştiriler karşısında kaynaklarımızın bir yana atılamayacağını, Osmanlı
İmparatorluğu gibi gücünün zirvesindeki bir imparatorluğun işe yaramaz kayıtlar
tutmak için büyük bir çaba harcamasının anlamsız olacağı üzerinde durur
(1997:12). Üretimi dayandırdığımız vergi miktarları ile ilgili dikkat edilmesi
gereken bir nokta da ölçü-tartı birimleridir ki, bunların yöreden yöreye
değiştiği de bilinen hususlardandır. Yöresel ölçü-tartı birimlerinin değerleri
iyi bilinmeden anlamlı analizler yapmaya girişmek mümkün değildir(Koç 1999).
Vergi tahminlerinin özellikle müd
gibi büyük bir birim ile verildiği örneklerde küsüratın dikkate alınmaması gibi
tehlikeler olabilir. Mesela bir köyün hububat öşrü 5 müd olarak verilse İstanbul kilesiyle
bu takriben 2600 kg. olabilir ki gerçek vergi miktarının 4.7 veya 5.3 müd olması durumunda tahmini üretimde
önemli bir farklılık çıkabilir; bu tür sapmaların olabileceğini de hatırda
tutmalıyız. Mamafih defterlerde kile
(müdün 20’de biri) sıklıkla
kullanıldığından, hatta müdün
kullanıldığı yerlerde vergi tahminlerinin tam müd rakamının üstündeki kısmı kile olarak verilebildiğinden bu
sakınca ilk bakışta göründüğünden daha az etkili olabilir.
Özellikle mezraa gelirleri
başta olmak üzere bazı yerlerin gelirleri ayrıntısız bir şekilde
verilebilmektedir; bu durumda sözkonusu gelirlerin hangi ürünlerin öşründen
veya hangi vergilerden oluştuğunu kesinlikle bilemeyiz. Bununla birlikte,
ayrıntısı verilen gelirler üzerinde yapılan hesaplamalardan hareketle, yani
ayrıntısı verilen geliri oluşturan vergi kalemlerinin toplam içindeki
oranlarını ölçüt kabul ederek, bu tür toplam rakam olarak verilen gelirlerin
tahminî olarak hangi vergilerden oluştuğu hesaplanabilir (İslamoğlu-İnan 1991: 73)
Üretimin
hesaplanması açısından ekilebilir toprak miktarının bilinmesi gerçekten önemli
bir faktördür. Çünkü o devrin şartlarında birim tohumdan alınan ürün miktarı,
bir dönüm topraktan alınabilecek asgari ve azami mahsul vb.yi dikkate alarak
defter verilerini daha iyi değerlendirebiliriz (Koç 1999). Öte yandan,
Venzke’nin de belirttiği gibi tarım üretimini tahmin ederken vergi miktarlarına
güvenmek yetersizdir; bu bağlamda toprağın kalitesi, hava, iklim, sulama
potansiyeli, nüfus yoğunluğu, bölgenin güvenliği vb. bir dizi faktörü de hesaba
katmalıyız(1997:12). Ancak ortalama bir çiftliğin
veya bennâk kaydedilen bir raiyyetin çiftliğinin tahminen kaç dönümden
oluştuğunu kesinlikle bilemeyiz. Bununla birlikte yarım çiftlikten az toprağı ifade eden bennâk’in dörtte bir çiftlik
sayılması makuldür ve bu konuda yapılan hesaplamalarda bu varsayım
kullanılmıştır. Tarım üretimi hususunda defterlerimizin değeri hususunda özetle
şunu belirtmeliyim: Defterlerdeki öşür miktarları, herhangi bir yılın gerçek
üretimi üzerinden tespit edilmiş olmamakla birlikte üretim hakkında genel
tahminlerde bulunmamıza yarayabilir.
İstisnaî örneklerde dahi nüfus-üretim veya
nüfus-toprak-üretim faktörleri arasındaki ilişkinin incelenen dönemler boyunca
nispeten inandırıcı bir seyir arz ettiğini söyleyebiliriz. Bunun makul bir
yansıması da kişi başına düşen tarım üretiminin, mesela Rum beylerbeyliğine
tabi Tokat, Çorum ve Samsun yörelerinde, 1520lere göre 1570lerde belli bir
düşüş göstermesidir(İslamoğlu-İnan 1991; Öz 1997: 88). Aynı yüzyılda Osmanlı
sancaklarının pek çoğunda benzer gelişmeler yaşanmıştır. Canik-i Bayram (Ordu)
kazasında 1485- 1547 arasında kişi başına düşen buğday ve arpa miktarının
azaldığı (Yediyıldız 1985: 133), aynı durumun 1531-1575 arasında Manisa (Emecen
1989: 243) ve 1518-1566 arasında Harput (Ünal 1989: 101) yöreleri için de
geçerli olduğu anlaşılmaktadır. Kır nüfusunun 16. yüzyılın ikinci yarısında
karşılaştığı zorlukların bir yansıması olarak da değerlendirilebilecek bu husus
ayrı bir tartışmayı hak etmektedir.
Bahsedilen yörelerin çoğunda gerek ekilebilir toprak miktarı gerekse toplam
hububat üretimi artmış gözükse de bu artışın nüfustaki artışa göre çok daha
düşük bir oranda kaldığı tespit edilmektedir. Tabiatıyla burada hem nüfus, hem
toprak miktarı ve hem de öşür rakamlarının gerçeği ne ölçüde aksettirdiği
hususundaki çekinceleri göz ardı etmemeliyiz; ancak değişik bölgelerde benzer
sonuçların çıkması da aynı şekilde dikkate alınmalıdır. Gerçekten de 16.
yüzyılın ikinci yarısındaki artış ile ulaşılan nüfus seviyesinin sürdürülebilir
bir mahiyet taşımadığı, Celalî isyanları sonrası dönemde Anadolu nüfusunda
büyük oranda bir düşüş olduğu izlenimini verecek veriler ışığında ileri
sürülebilir(Özel 1993).
Sonuç
Bütün bu değerlendirmelerin ışığında şunlar
söylenebilir: Bugüne kadar yapılan araştırmaların büyük çoğunluğu tahrir
verilerini başka araştırıcıların da kullanabileceği bir biçimde vermiş,
bunların bir kısmı da bu verileri tatminkâr bir analizde kullanılabilecek bir
biçimde tablolaştırmıştır. Bu alanda bir standardizasyonun olmaması, kısmen
değişik defterlerde değişik kayıt usullerinin bulunmasından kaynaklanmış olsa
da nüfus ve vergi rakamlarının defterlerdeki terminolojiye uygun biçimde
verilmesine dikkat edilmelidir. Yine kayıtlı toprak kategorileri de eksiksiz
olarak en azından kaza veya nahiye bazında verilmelidir. Belli bir
standartlaşmayı sağlamak için, bazı araştırmalarda yapıldığı üzere, vergi
tahminleri kg.a çevrilebilir, ama bölgede kullanılan müddün/kilenin gerçek
değerinin kesin bir biçimde tespit edilmesi şartıyla.
Bütün bu zorlu ameliyenin bilgisayar yardımıyla
yapılması da bu alanda bize yeni ufuklar açabilir. Tahrir verilerinin bir
bilgisayar programı çerçevesinde değerlendirmesi yönünde bazı teşebbüsler
yapılmıştır ve Fatma Acun’un çalışmasında (Acun 1993) bu yönde geliştirilen bir
veri tabanı kullanılmıştır (Acun R. ve diğ. 1991). Bu program, farklı
bölgelerin özelliklerine de uyarlanabilecek bir biçimde Türk Tarih Kurumu
tarafından yürütülen Türkiye’nin Sosyal
ve Kültürel Tarihi Projesi çerçevesinde de kullanılmaktadır. Venzke’nin,
tahrir defterlerindeki çeşitlilik yüzünden daha geniş bölgeler üzerinde
bilgisayar kullanılarak bir ekip çalışmasıyla yapılacak hakkında belirttiği tereddütleri (1997: 3 ve
61) bir ölçüde haklı bulmakla birlikte, araştırılacak hususlar iyi tespit
edilmek şartıyla bu tür karşılaştırmalı araştırmaların gerekli olduğu
kanısındayım. 15 ve 16. yüzyıllar Osmanlı nüfus ve toplum yapısı ile iktisadî
durum konularında, ancak bu tür karşılaştırmalar sayesinde daha sağlam sonuçlara
ulaşabiliriz.
Tahrir Defterlerinde sayısal olarak verilmeyen bazı
verilerin de istatistik açıdan değerlendirilmesi bazı ilgi çekici sonuçları
ortaya koyabilir. Mesela, mufassal defterlerde yer alan kişi ve yer adları
konusunda yapılabilecek sayısal analizler kültür tarihi açısından önemli
görünüyor. Vergi mükellefleri ve timar sahiplerinin baba adlarıyla birlikte
yazılmaktaydı; bir yörede değişik dönemlerde kişi ve baba adlarında meydana
gelen değişiklikler, kullanılan isimlerin yoğunluğu ve, ihtiyatla kullanılması
kaydıyla, mühtedilerce baba adı olarak sıkça kullanılan Abdullah vb. isimlerden
hareketle bu tür değerlendirmelere gidilebilir.
Aynı şekilde yer adı verme usulleri de sayısal yönden değerlendirildiğinde hem
kültür tarihi hem de iskan, Türkleşmenin boyutları vb. açısından verimli
sonuçlar doğurabilir.
Tahrir verilerinin sayısal analizinin
yapılabileceği bir başka husus ta timar sahipleri ile ilgilidir. Timarların
gelir büyüklükleri açısından tasnif edilmesi ve zaman içerisinde bu konuda meydana
gelen değişikliklerin-enflasyon vb.den kaynaklanan yönleri dahil-
değerlendirilmesi, bu sistemle ilgili tahliller açısından önemli olsa gerektir.
Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında özetle şunlar
söylenebilir: Tahrir defterleri nüfus sayımı sonuçları veya toplanan vergilerin
hesap cetvelleri olarak okunamaz. Bu defterlerdeki istatistik veriler tahminî
ve takribî niteliktedir. Bu gerçeği vurguladıktan sonra, 15 ve 16. yüzyıllara
ait bu emsalsiz kaynakların diğer açılardan olduğu gibi sayısal analizlere de
konu edilmesinin çok doğal karşılanması gerektiğine inanıyoruz. Bunu yaparken
demografi veya tarım üretimi vb. bakımından kesin rakamlarla iş görmediğimizin
ve ihtiyatlı bir üslup kullanma gereğinin farkında olmalıyız. Defterlerdeki her
türlü bilgiyi derinliğine tahlil etmeliyiz. Demografik verileri veya üretim
tahminlerini değerlendirirken, sanayi-öncesi tarım toplumlarının şartları
dikkate alınmalı ve çelişkili görünen hususların sebepleri araştırılmalıdır.
KAYNAKÇA
Acun Fatma 1993: Ottoman Administration in the Sancak of
Karahisar-ı Şarkî (1485-1569): An Analysis based on Tahrir Defters,
Basılmamış Doktora Tezi, University of Birmingham, Birmingham.
Acun Ramazan-Rachid
Annane-Susan Laflin 1991: “Database Design for Ottoman Tax-registers”, 6. Uluslar
arası Tarih ve Bilgisayar Kongresi’( Odense, Danimarka)nde sunulan tebliğ.
Arıkan Z. 1996: “Tahrir
Defterlerinde Geçen Deyimler”, Osmanlı
Araştırmaları-The Journal of Ottoman Studies, XVI, ss. 1-13.
Barkan Ö. Lütfi 1940:
“Türkiye’de İmparatorluk Devirlerinin Büyük Nüfus ve Arazi Tahrirleri ve Hakana
Mahsus İstatistik Defterleri I”, İstanbul
Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, II/1, ss.20-59.
Barkan Ö.L. 1941: “Türkiye’de İmparatorluk Devirlerinin
Büyük Nüfus ve Arazi Tahrirleri ve Hakana Mahsus İstatistik Defterleri II”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi
Mecmuası, II/2, ss.214-247.
Barkan Ö. L. –Meriçli E.,
1988: Hüdavendigar Livası Tahrir
Defterleri, Türk Tarih Kurumu yay. Ankara.
Başbakanlık Devlet Arşivliği
Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı- Defter-i Hakanî Dizisi:
1993: 438
Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri(937/1530), I, Ankara.
1994: 438
Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri(937/1530), II, Ankara.
1995: 166
Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri(937/1530), III, Ankara.
1996: 387
Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Karaman ve Rûm Defteri (937/1530), I, Ankara.
1997: 387
Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Karaman ve Rûm Defteri (937/1530),II, Ankara.
1998: 1996: 387
Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Diy3ar-ı Bekr ve ‘Arab ve Zü’l-kâdiriyye Defteri
(937/1530), I, Ankara.
Blaskovics, J. 1986: “The
Period of Ottoman-Turkish Reign at Nové-Zámky (1663-16859”, Archiv Orientalni, 54, ss. 105-130.
Cook M. A. 1972: Population Pressure in Rural Anatolia
1450-1600, Londra.
Emecen, F. M. 1989: XVI. Asırda Manisa Kazâsı, Türk Tarih
Kurumu, Ankara.
Emecen F. M. 1991: “Sosyal
Tarih Kaynağı Olarak Tahrir Defterleri”, Tarih
ve Sosyoloji Semineri, İstanbul, ss.149-155.
Emecen F. M. 1996:
“Mufassaldan İcmale”, Osmanlı Araştırmaları-The
Journal of Ottoman Studies, XVI, ss. 37-44.
Erder, Leila 1975: “The
Measurement of Pre-industrial Population Changes: The Ottoman Empire from the
15th to the 17th Century”, Middle eastern Studies, XI/3.
Fekete, L. 1947: “Türk Vergi Tahrirleri”, çev. Sadettin
Karatay, Belleten, XI, ss. 299-328.
Göyünç Nejat 1969: 16. Yüzyılda Mardin Sancağı, İstanbul.
Göyünç Nejat 1979: “Hane
deyimi hakkında”, İ.Ü.E.F. Tarih Dergisi,
İstanbul, ss. 331-348.
Heywood Colin 1988: “Between
Historical Myth and ‘Mytho-history’-The Limits of Ottoman History”, Byzantine and Modern Greek Studies, 12,
ss. 315-345.
Hütteroth W.D.-Abdulfettah
K. 1977: Historical Geography of
Palestine, Transjordan and Southern Syria in the Late 16th Century,
Erlangen.
İlhan M. Mehdi 1987: “The
Process of Ottoman Cadastral Surveys during the second half of [the] sixteenth
century- A Study based on the documents from the Mühimme Defters”, Extras-Anuarul
Institutului de Istorie şi Arheologie ‘A.D. Xenopol’, 24/1, ss. (kontrol
et).
İnalcık Halil 1954: Hicrî 835 Tarihli Sûret-i Defter-i Sancak-ı
Arvanid, Türk Tarih Kurumu yay., Ankara.
İnalcık Halil 1959:
“Osmanlılarda Raiyyet Rüsumu”, Belleten
XIII, ss. 575-610.
İnalcık Halil 1983:
“Introduction to Ottoman Metrology”, Turcica,
15, ss. 311-342.
İnalcık Halil 1990: “Köy,
Köylü ve İmparatorluk”, V. Milletlerarası
Türkiye Sosyal ve İktisat tarihi Kongresi-Tebliğler, (İstanbul, 21-25 Ağustos
1989), Ankara, ss.1-11.
İnalcık, Halil 1993:
“Giriş”, 438 Numaralı Muhâsebe-i
Vilâyet-i Anadolu Defteri, I, ss. 1-7.
İslamoğlu-İnan Huricihan
1991: Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve
Köylü, İstanbul.
Kaldy-Nagy, G. 1968: “The Administration of the Sanjaq
Registration”, Acta Orientalia, XXI,
ss. 181-223.
Kaldy-Nagy G. 1971: Kanunî Devri Budin Tahrir Defteri
(1546-1562), Ankara
Kurt Yılmaz 1996: “Osmanlı
Tahrir Defterlerinin Onomastik Değerlendirmesine Uygulanacak Metod”, ”, Osmanlı Araştırmaları-The Journal of
Ottoman Studies, XVI, ss. 45-59.
Makovsky A. 1984: “Sixteenth
Century Agricultural Production in the Liwa of Jerusalem”, Archivum Ottomanicum, 9, ss. 91-127.
McGowan Bruce 1969: “Food
Supply and Taxation on the Middle Danube 1568-1579”, Archivum Ottomanicum, I, ss. 139-196.
McGowan B. 1983 : Sirem Sancağı Mufassal Tahrir Defteri,
Ankara.
Miroğlu, İ. 1990: Kemah Sancağı ve Erzincan Kazası (1520-1566),
Türk Tarih Kurumu, Ankara.
Murphey Rhoads 1990:
“Ottoman Census Methods in the Mid-sixteenth Century: Three Case Studies”, Studia Islamica, 71, ss.115-126.
Öz Mehmet 1991: “Tahrir
defterlerinin Osmanlı Tarihi Araştırmalarında Kullanılması hakkında Bazı
Düşünceler”, Vakıflar Dergisi 22, ss. 429-439.
Öz Mehmet 1997: “XVI. Yüzyıl
Anadolusu’nda Köylülerin vergi Yükü ve Geçim Durumu Hakkında Bir Araştırma”,Osmanlı Araştırmaları-The Journal of Ottoman
Studies, XVII, ss. 77-90.
Öz, Mehmet 1999: XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Türk
Tarih Kurumu, Ankara.
Özel Oktay 1993: Changes in Settlement Patterns, Population
and Society: A Case Study of Amasya (1576-1642), Basılmamış Doktora Tezi,
University of Manchester.
Turan Ahmet Nezihi 1993: XVI. Asırda Ruha (Urfa)
Sancağı, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Tarih Bölümü, Ankara.
Ünal Mehmet Ali 1989: XVI. Yüzyılda Harput Sancağı (1518-1566),
Türk Tarih Kurumu yay., Ankara.
Venzke Margaret L. 1997: “The
Ottoman Tahrir Defterleri and Agricultural Productivity”, Osmanlı Araştırmaları-The Journal of Ottoman Studies, XVII, ss.
1-61.
Yediyıldız, Bahaeddin 1985: Ordu Kazası Sosyal Tarihi, Kültür
Bakanlığı, Ankara.
Yediyıldız Bahaeddin-Üstün
Ünal 1993: Ordu Yöresi Tarihinin
Kaynakları I-1455 Tarihli Tahrir Defteri, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara.
Yinanç Refet-Elibüyük
Mesut 1983: Kanunî Devri(1560) Malatya Tahrir Defteri, Ankara.
Yinanç Refet-Elibüyük Mesut
1988: Maraş Tahrir Defteri (1563), 2 cilt, Ankara.
EKLER
Defter verilerinin daha iyi
anlaşılması bakımından bir mufassal, bir muhasebe icmali ve bir timar icmali
defterinden örnek birer sayfanın fotokopisini ve bu sayfaların başlangıç
kısımlarının transkripsiyonunu vermeyi uygun görüyoruz.
1) TT 37: 1485
tarihli Rum Vilayeti Mufassal Tahrir Defteri, s. 305.
Gendüm [kendir
olmalı]: 40[akçe] Bâd-ı hevâ:
144[akçe] piyaz: 25 [akçe]
Niyâbet: 291 [akçe]
resm-i çift ve (bennâ)k: 220
[akçe]; süls-i bâd-ı hevâ: 71 [akçe]
Karye-i Esed-i
Şuayb,
Hisse, nısf timar-ı Doğancı Yusuf
ve nısf-ı ahar timar-i İbrahim veled-i Karakuşluk
Şükrü veled-i Tahir,
1[yani bir öküz veya yarım çift]; Seyyid Ahmed veled-i Tura Hacı,1; Mehmed
veled-i Mahmud, 1; Tanrıvermiş veled-i Mihmad, 1; İbrahim veled-i Hasan,
beca-yı Halil [yani, Halil’in yerine], 1; Hoşkadem veled-i Emir beca-yı Mesud,
1; Ahmed birader-i Aydın, caba; Yunus veled-i Tahir, m[ücerred]; Mezid veled-i
Hoşkadem, caba; Ahmed veled-i Hızır beca-yı davud, 1; zemin-i mevkuf,1; zemin-i
Nebi veled-i Hızır,1.
Cem’an 488[akçe]
10 neferen nîm:7 caba: 2 mücerred:1
çift: 3,5[çiftlik]
147[akçe] caba: 2[nefer] 16 [akçe] behre-i gendüm: 3 müd 150[akçe] behre-i cev: 3 müd 120 [akçe] kendir:
4[akçe] öşr-i kovan: 4 [akçe] bâd-ı hevâ: 27 [akçe]
Mâlikâne 277 [akçe]
behre-i gendüm:3 müd
150[akçe] behre-i cev: 3 müd 120
[akçe] kendir: 4[akçe]
Niyâbet 75 [akçe]
resm-i çift ve
[bennâ]k: 62,5 [akçe] süls-i bâd-ı
hevâ: 13 [akçe]
2) TT 387 Rûm Vilâyeti Muhasebe
İcmali, s. 668
Hasshâ-i pâdişâh-ı âlem-penâh der Kazâ-i Bafra
Çeltük, tohm-ı hassa
be-müdd-i Amasya, müd: 30 Hâsıl:
11.300
Çeltük, tohm-ı hassa
be-müdd-i Amasya, müd: 2 Hâsıl:
1.200
Çeltük, tohm-ı hassa
be-müdd-i Amasya, müd: 2 kile:5 Hâsıl:
838
Çeltük, tohm-ı hassa
müd: 3 Hâsıl:
1.600
Çeltük, tohm-ı hassa
be-müdd-i Amasya, müd: 12 Hâsıl:
4.500
Mukataa-i tamga-i
derya Hâsıl:
6.000
Niyâbet ve nısf-ı
bâd-ı hevâ ve arus ve âdet-i ağnam-ı timarhâ-i sipahiyân ve merdân-ı kal’a:
24.476
Mukataa-i nısf-ı
bâd-ı hevâ-i sipahiyân ve tamam-ı zaviyedârân ve mâl-ı gâib ve beytü’l-mâl ve
mâl-ı mefkûd ve yava ve kaçgun ve deşt-bânî: 10.000
Yekûn-i hasshâ-i pâdişâh-ı âlem-penâh der Kazâ-i Bafra, Hâsıl: 59.914
Hasshâ-i Mir-i liva-i Canik der
Kazâ-i Bafra
Hisse-i sânî der
Karye-i Övaz nam-ı diğer Kelikler, mâlikâne [yazılmamış] Nefer: 3 Hâne: 2 Mücerred:
1 Hâsıl: 197 Mâlikâne: 90
Karye-i Gelemen
tâbi-i m. Hâsıl: 1.382
Karye-i Mandırçay
tâbi-i m. Hâsıl: 1.999
Niyâbet-i Karye-i
Geyikkorı Hâsıl:87
Yekûn-ı mir-i liva-i Canik der Kazâ-i Bafra
Nefer: 3 Hâne-i avârız: 2 Mücerred: 1 Kurâ: 2 Hâsıl: 3.665
Timarhâ-i züema ve erbâb-ı timar der Kazâ-i Bafra
Hisse-i Kethüda-yı
Göründür Hâsıl: 147
Karye-i Denizgözi
ma’a çiftlik-i Yusuf ma’a zemin-i İdris an Karye-i Göründür Hâsıl: 370
Mine’l-muafiye Hâsıl: 400
Karye-i Kara Arslan
tâbi-i Bazar-ı Göründür, tamam-ı mâlikâne mülk-i mebî-i merhum Ali Paşa; hâliya
vakf-ı imaret-i hod der İstanbul; hisse-i evvel
Nefer: 13 Hâne: 11 Mücerred:
3 Hâsıl: 1.996 Mâlikâne: 544
3) TT 384
Canik Sancağı Timar İcmali (1554-55 civarı), s. 82.
Timar-ı Kubad veled-i İskender
Karye-i Duman tâbi-i
Kavak Hâsıl: 2.720 Karye-i Bayındır tâbi-i mezkûr Hâsıl: 2.931
Çiftlik der Karye-i
Alan tâbi-i mezkûr Hâsıl: 450 Mezraa-i Şehinşah tâbi-i mezbûr Hâsıl: 334
Yekûn: 6.437[6.435] Hisse-i Kubad el-mezbûr: 3.826.
_______________________
Başa Dön
|