ŞİİR ÜSTÜNE

Uzun yıllar önce, Ronca Gölü boyunca uzanan kırlarda yürürken, tüm doğa tarafından saldırılan ve sakınılan bu bana ait toprakların ya da şiirin ormansı beşiğinin kaynağını keşfettiğimi düşünmüştüm.

Gökyüzü, selvilerin yükselen uçlarına karşı durarak keskin bir hat çiziyordu; hava ormanın derinliklerinden kopup gelen huzur verici güzel kokuyor her yana dağıtıyordu , Her şeyin bir sesi vardı - gizlenen kuşların fısıltısı, yaprakları alt üst ederek düşen meyveler ve dallar. Ama bin an için herşey gizlice yapılanan dinsel bir tören sesizliğine gömüldü, ormandaki herşey bir beklentiye girmiş gibiydi. Birden, bir doğum olayı başladı. Doğan, bir nehirdi.

Bin yıllık yapraklar düşmüştü kaynağına, tüm geçmiş geri çekmeye çalıştı onu, ama yalnızca akışını güzel kokularla bezeyebildi. Yeni nehir eskimiş ölü yapraklar yok etti; onu besleyen, karanlık izleyeceği yol boyunca genişleyip yayılabilirdi artık.

Ve düşündüm: İşte bu, şiirin doğuşudur. O, gözle görülmeyen doruklardan gelir. O, kaynağından karanlık gizlidir, yalnız ve hoşkokuludur; ve nehir gibi o da akışını ne düşerse düşsün emecektir. O, dağlar arasında bir yol araştıracak ve onun billirsu şarkısı çayırlar boyunca dalgalanacaktır.

Şiir, tarlaları sulayacak ve açlara ekmek verecektir. O, olgun başaklar boyunca dolanacaktır. Seyyahlar susuzluklarını onda gidereceklerdir ve o, insanlar ne zaman çalışsalar ve ne zaman dinleseler şarkısını söyleyecektir.Onları birleştirecek halkalar arasında akacaktır. O, yaşamın üremesini köklere taşıyarak vadiler açacaktır.

Şiir, şarkı ve berekettir.

Şiir, gizlenmiş dölyatağından çıkar ve bereket saçarak, şarkılar söyleyerek akar. O kabaran sularıyla enerji yaratır, öğütülen unda, tabaklanan hayvan derisinde, kesilen odunda, kentlere verilen ışıkta işlevini sürdürür, yararlıdır ve yatağı boyunca akarken bayraklar bulmak için uyanıktır: festivaller şarkı söyleyen suyun kenarında kutlanır.

Düşünüyorum da, bu törenlere katılmak üzere gelen yurttaşlarını ve diğer ülkelerden ünlü kadın ve erkek konuklar, kişiliğimde şairin sorumluluğun ve şiirin evrensel gelişimini kutlamak için geldiler.

Eylemlerimin ve yazdıklarımın bizi birbirimize daha bir yaklaştırdığını düşünmek beni hoşnut ediyor. Bu bir hümanistin ilk görevidir ve aklın temel ödevi, insanlar arasında bilgi ve anlayışı sağlamaktır. Verilen mücadeleye, söylenen şarkıya değer, yaşamış olmaya değer, çünki onu sevdim.

Pablo NERUDA

Günler aylar, yüzyıllar önce tıpkı şimdi olduğu gibi hiç sesimi çıkarmadan, hiç ses çıkarmadan aynı yolda, aynı hızlaş aynı hüzünle yürüyorum. Aynı olamayan şey durağan bakışı taşıyor olmam. Alışkanlıkları olmak kötü, alışkanlıklarsız olmak en kötüsü. Yüzyıllardır bu nehir kıyısında yürümemin en güzel nedeni yaprakların, çayırların üzerinden geçerken duyduğum ritim suyun sesinde can bulmasıydı. Nehiride kurutmuşum, ağaçlarda yoklar yaprak döken, kuru bir toprak. Hiç ömründe canlı bir varlık görmemiş gibi kuru bir toprak gibi kalmışım ulu orta. Kim duyar sisimi, kim duymalı?

Pek aldıran yok sanki çevremde, ses çıkarmayayım. Ama yine de duramıyorum. Ben dinlemek için buradayım kimse yok mu ses verecek kimse....Seslensem yanıt alırmıyım? Haykırsam ???

Kimse yok m?!!!

Hayır susmalıyım. Bozmamak gerek sesizliği. Değiştirmemek, dönüştürmemek, ilerletmemek gerek. Her şeyin dışında bir seyirci, belki de vitrin camlarının içindeki cansız manken, bir farkımız yok gibi. Var aslında ben mutsuzum!

Merhaba dün tanışmıştık. Yok yok pardon önceki gün. Hayır yıllardır tanıyorum seni. Gözlerim de büyüdün, geliştin. Daha sen küçükken, güzel bakışından hatırlıyorum seni, yok mu o sesindeki cıvıltı.

Hiç duymadımki sesini ama müzik gibi gelmeli kulağa.

Şimdi konuşma!

Ben seni olabileceklerinden de üskün bir yere koydum kalbimde,

Kaybolma!
anasayfaya dönmek için tıklayın başa dön ileri