Dünya, bilgi çağı dediğimiz 21. yüzyıla girerken, bilgi teknolojilerindeki gelişmeler, takibi imkansız bir hızla devam etmektedir. Bilgi teknolojilerindeki bu gelişmeler, uzaktan eğitim uygulamaları ile küresel iletişim ağının gelişmesine önemli katkılar sağlamıştır. Bilgi çağı dediğimiz 21. yüzyılda iletişim, toplumun her katmanında yaşayan bireyler için kaçınılmaz bir ihtiyaç haline gelmiştir. Uzaktan eğitim uygulamalarının geliştirdiği küresel iletişim ağı kavramı (bundan beş-on yıl önce toplumlar için ütopya sayılan ) yaşama geçirilmesi kaçınılmaz bir olgu halini almıştır.
        Anılan bu küresel iletişim ağı, bilimsel araştırmaların, üretkenliğin, kültürel değişmelerin, global ticaretin ve global eğitimin ana bilgi kaynağıdır. Belirtilen bu bilgi iletişim ağı, dünyada yaşayan tüm insanlar arasında yazılı, sözlü ve görüntülü iletişimi kurmak için küresel bir merkez oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra, küresel iletişim ağı; eğitimcilere, küresel uzaktan eğitim hizmetini sunma fırsatını da vermektedir (Isman, s.8, 1996 ).
        Teknolojilerdeki bu hızlı gelişmeler, bütün toplumları bilgi yoğun bir yaşama doğru sürüklemekte, eğitim programları bu yönde düzenlenmekte, eğitime yapılan yatırımlar arttırılmakta, eğitim politikaları bu yönde oluşturulmakta, bilim adamları, toplumun tüm kesimleri ve kurumlarını 21. Yüzyılın bilgi çağı olacağı noktasında birleştirmektedir. Bilgi çağında bilim adamları; süper bilgi ağlarından, nesnel bir maddeyi atomlara ayırarak bir yerden diğer bir yerleşim birimine transfer etmeyi, sanal üniversitelerden, öğrenme iletişim ağlarından, globalleşmeden ve şu anda hayal bile edemediğimiz diğer teknolojik gelişmelerden bahsetmektedirler (Negroponte, 1995 ). Çağımızda hızla gelişmekte olan iletişim teknolojileri, eğitim sisteminin yapısını ve eğitim ortamlarında uygulanan öğrenme-öğretme faaliyetlerini de etkilemektedir. Bilgi iletişimi teknolojilerinin kullanımı ile eğitimciler "küresel eğitime" doğru gidişin kaçınılmaz olduğunu ve küresel eğitim uygulamalarının mutlaka başlatılması gerektiğini belirtmektedirler ( Isman, 1997 ).
        Günümüzde; uydu, fiber-optik, televizyon, radyo ve diğer iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişmeler eğitimin yapısını ve biçimini etkilemekte, eğitimcileri yeni eğitim programları ve öğrenme-öğretme modelleri geliştirmeye zorlamaktadır. Bu modellerden biri, uzaktan eğitimdir. İlk uygulaması 1728 yıllarında posta ile yapılan uzaktan eğitim, günümüzde gelişen iletişim teknolojileri sayesinde niteliği daha çok arttırılmış olarak, telekonferans ve internet modelleri biçiminde yapılmaktadır. Bu şekilde yapılan uzaktan eğitim uygulaması sayesinde, birbirlerinden kilometrelerce uzaklıkta ve farklı ortamlarda olan öğretmen ve öğrenciler, kendi aralarında etkili iletişim kurabilmekte ve birbirlerini görüp duyabilme imkanlarını elde etmektedirler.
        Bugün, dünyada birçok üniversite, Ohio Üniversitesi ( Amerika ), Florida State Üniversitesi ( Amerika ), Anadolu Üniversitesi (Türkiye ) ve diğerleri, kendi uzaktan eğitim sistemlerini kurmuş ve uygulamaya geçmişlerdir. Türkiye'deki üniversitelerimizden bir çoğu; Sakarya Üni., Bilkent Üni., Fırat Üni. ve diğerleri, kendi uzaktan eğitim sistemlerini kurmak için projeler üretmekte, yatırımlar yapmakta, gelecek birkaç yıl içinde uygulamaya geçecek çabalar içindedirler.
        Var olan uzaktan eğitim sistemleri sayesinde, öğrenciler ve öğretmenler çeşitli fırsatlar elde etmektedirler. Bunlardan birincisi; dünyanın değişik ülkelerinde yaşayan öğrencilerin ve eğitimcilerin kendi aralarında etkili iletişim kurma fırsatını elde etmiş olmalarıdır. İkincisi ise; öğrenciler de uzaktan eğitim ile dünyanın değişik ülkelerinde bulunan üniversitelerin eğitim imkanlarından yararlanmakta ve bu üniversitelerden yüksek lisans doktora alabilme fırsatını elde etmektedirler. Bu fırsatlar uzaktan eğitimin öneminin artmasına katkılar sağlamakta, uzaktan eğitim programları öğrencilerin ve öğretmenlerin; bağımsız, bireysel ve kubaşık ( ortaklaşa ) çalışma ortamlarına girmelerini sağlamaktadır.
        21. yüzyıl dünya eğitim sisteminin içinde uzaktan eğitim, önemli bir yer tutacaktır. Uzaktan eğitim sistemi modeline, ilgili kurum ve kuruluşlar ( üniversiteler, Milli Eğitim Bakanlığı ve diğerleri ) gereken ciddiyetle yaklaşmalı, bireylerin eğitim ihtiyacı, bu sistemden azami ölçüde yararlanmaları sayesinde giderilmelidir. Ancak bu sayede gelecek olan yüzyıl içinde ayakta kalınabilecektir. Bunun için uzaktan eğitimin ne olduğunun ve uygulama modellerinin neler olabileceğinin açık ve seçik olarak belirlenmesi gerekmektedir.
        Birçok kez duyduğumuz, sistemin içinde yer aldığımız veya bir yakınımızın yararlandığı, "Mektupla Öğretim, Açıköğretim ( Açık Üniversite ve Açık Lise )" birer uzaktan eğitim modelidir.
       Sonuna yaklaştığımız 20.yüzyıl içinde, uzaktan eğitim, kalkınmış ve kalkınmakta olan ülkelerin eğitim sistemleri içinde hızlı bir şekilde yer almış, eşiğinde bulunduğumuz 21.yüzyılın eğitim sistemine de son derece önemli alternatif bir umut olarak belirmiştir. Bunun sebebi, iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişme ve yayılmadır.
       Bugün, uzaktan eğitim dünyadaki ulusların eğitim sistemlerinde var olan örgün ve yaygın eğitim sistemlerinin her seviyesinde ( ilkokuldan üniversiteye kadar ) kullanılmaktadır ( Isman,s.2, 1997 ). UNESCO kaynakları, bugün dünyada yaklaşık olarak altıyüz milyon öğrencinin var olduğunu ve bunlardan hemen hemen on milyonunun eğitimlerini uzaktan eğitim ile almakta olduklarını belirtmektedir ( Hary, John ve Keegan, 1993 ). Uzaktan eğitim alan öğrenci sayısının bu kadar fazla olmasının sebebi, eğitimde fırsat eşitliğinden yararlanma konusunda klasik eğitim sisteminin yetersiz kalmasıdır. Yaklaşık olarak on milyon öğrenciye uzaktan eğitim sayesinde, eğitim fırsat eşitliği hizmeti sunulmaktadır. Diğer bir anlamıyla, eğer "uzaktan eğitim" hizmetleri sunulmasaydı, bugün milyonlarca insan, eğitim imkanından yoksun kalacaktı.
       Türkiye'de uzaktan eğitim çalışmalarının içinde bulunduğu durumu gereğince anlayıp değerlendirebilmek için, konuya tarihsel bir perspektiften bakmakta ve sorunu bu açıdan değerlendirmekte yarar vardır. Son iki yüzyıllık Türk Tarihi; bir yapısal, toplumsal dönüşüm ve çağdaşlaşma tarihidir. Osmanlı İmparatorluğu tarafından modernleşme yolunda orduda girişilen ilk sınırlı değişiklikleri tanımlayan ıslahat hareketi, daha sonra Cumhuriyet döneminde, Atatürk'le birlikte inkılap hareketine dönüştü. İnkılap terimi, toplumun geleneksel yaşayış biçimlerini, kavramlarını çağdaş batı akılcılığının fikirlerine göre toptan değiştirmeyi amaçlayan bir devlet kuramını ifade ediyordu ( Özdil, s.15, 1986 ).
       Yapılan birçok araştırma şunu göstermektedir ki, gelişmekte olan Türkiye, eğitim alanındaki çağdaşlık ve uygarlık sunan gelişmeleri kendi eğitim sisteminde uygulamaktan geri kalmamıştır. Bu çağdaş gelişmelerden bir tanesi de uzaktan eğitimdir. Türkiye'deki ilk uzaktan eğitim çalışmaları 1924 yılında Dewey'in sunduğu "Öğretmen Eğitim Raporu" ile gündeme girmiş, 1927 yılında kavram olarak oluşmaya başlamıştır ( Alkan, 1997 ). Daha sonra, çalışmalar durma noktasına gelmiştir. Fakat 1950 yılından sonra çalışmalar hızlanmış ve bu konudaki uygulama çalışmalarının hazırlıkları başlamıştır ( Isman, 1997 ). Bu araştırmada, uzaktan eğitimin, Türk eğitim sistemindeki gelişim süreçleri üç ana boyutta incelenmektedir :
        Türkiye'de uzaktan eğitim konusundaki gelişmeler, ülkenin sosyo-ekonomik şartlarıyla orantılı gitmektedir. Bu konudaki gelişmelerin, Cumhuriyet'in ilanından sonra başlayan bir dizi yenileşme hareketiyle ülkemize davet edilen yabancı uzmanların tavsiye kararlarıyla başladığı görülmektedir. Bunlardan ilki, öğretmen yetiştirme ve halkı okur-yazar hale getirmekti. Bunu için ilk olarak 1924 yılında "Tevhid-i Tedrisat" kabul edildi. Bu kanun, eğitim-öğretimi birleştirerek okur-yazarlık oranının arttırılmasını ve herkesin eğitim ve öğretimden faydalanmasını teminat altına alıyordu. Yine aynı yıl, yabancı uzman raporları özellikle de J.Dewey'in öğretmen yetiştirme konusunda uzaktan eğitimi teklif etmesi, uzaktan eğitim kavramıyla tanışmamızı sağlamıştır. Bir ikinci teklif ise, 1927 yılında okuma-yazma öğretimi için "Muhabere Yoluyla Tedrisat" uygulamasıdır.
        Cumhuriyet'in ilk yıllarında çok düşük olan okur-yazarlık oranının arttırılması, 1928 yılında 1353 sayılı kanunla kabul edilen yeni Türk Alfabesi'nin tüm yurda en kısa zamanda öğretilmesi ve yeni alfabe ile okuma-yazma oranının arttırılması için yapılan ilk çalışmalar, uzaktan eğitim alanındaki ilk hareketler olarak karşımıza çıkmaktadır.
        1933-34 yıllarında, yurdumuzda inceleme yapan komisyonun hazırladığı raporun, eğitimle ilgili bölümünde, okul açılması ekonomik görülmeyen yerlerde oturanların, teknik bilgi ve genel kültürlerini geliştirmek için mektupla öğretim kurslarının açılması önerilmiştir.
        Türk eğitim sistemi içindeki ilk uzaktan eğitim uygulamaları, 1950'li yıllarda başlamıştır. Bu yıllarda yüksek öğretime olan taleplerin kendisini yüksek sesle duyurmaya başlaması ve klasik okulların bu talepleri karşılayamayacak durumda olması nedeni ile Milli Eğitim Bakanlığı, "Mektupla Öğretim" uygulaması çalışmalarını başlatmıştır. Mektupla öğretim uygulamasına geçilmeden önce, mektupla öğretim yapan ileri ülkelerin programları incelenmiş, uygulamalar üzerine bilgi edinilmiştir ( Fidan, Okan, 1976 ). Bu girişimlerden sonra, 1958-59 öğretim yılında, özellikle Ankara dışında bulunan bankacılar için ilk defa mektupla öğretim kursları uygulanmıştır. 1960 yılında Milli Eğitim Bakanlığı, Mesleki ve Teknik Öğretim Müsteşarlığı; bazı teknik konuları öğretmek, orta dereceli meslek okulu mezunlarına yüksek öğretim imkanını sunmak üzere girişimde bulunarak, İstatistik ve Yayım Müdürlüğü bünyesinde uzaktan eğitim yapmayı amaçlayan Mektupla Öğretim Merkezi Kurulu'nu kurmuştur ( Özdil, 1986 ).
        Görsel ve işitsel kitle iletişim araçları olan radyo ve televizyon; toplum yaşamına önce haberleşme aracı olarak girmiş, geniş toplulukları etkileme özelliklerinden dolayı eğitimde de etkili biçimde kullanılmıştır. Bu kullanım ilk dönemlerde fazla düzenli ve sistemli değilken, eğitimin amacını gerçekleştirecek düzeye ancak belli bir süre sonra ulaşabilmiştir.
        Radyo yayınlarının başlayabilmesi, uzun deney ve çalışmalar sonucunda gerçekleşebilmiş, çeşitli aşamalardan geçilerek bir dizi deneme yayınları ve kısa süreli yayınlar yapılmıştır. Sürekli ilk radyo vericisi 2 Kasım 1920'de ABD'de çalışmaya başlamış, bu yayından sonra düzenli yayın yapan istasyonların sayısında hızlı bir artış olmuştur. İngiltere, Fransa, Sovyetler Birliği, Almanya v.b. ülkeler bu gelişmeleri izlemiştir ( Aziz, s.7-9, 1982 ). 1927 yılına kadar radyo yayınına başlayan Arjantin, Avustralya, İtalya, Japonya, İsviçre, İsveç gibi ülkeler arasına Türkiye de katılmıştır. Yayın olarak radyonun Türkiye'ye girmesi fazla gecikmemiş ancak, radyo ile yapılan eğitim uygulamalarına aynı dönemlerde başlanılamamıştır.
        Türkiye'de 1927 yılında başlayan radyo yayınlarına baktığımızda TRT öncesi ilk düzenli yayınların kırsal kesime yönelik olduğunu görmekteyiz. İçerdiği konular ve uzun süreli yayın olması bakımından ilk eğitsel amaçlı yayın olarak 1941 yılında, kırsal kesime yönelik " Ziraat Takvimi" programı yapılmıştır. Ankara yapımı olan bu program, 1952 yılında İstanbul yapımı ve yine kırsal kesime yönelik bir başka sohbet programı takip etmiş, bunu 1954 yılında Radyo Dairesi ile Tarım Bakanlığı'nın ortak çalışması olan " Köyün Saati" programı izlemiştir ( Aziz, s.89-90, 1982 ). 1961 Anayasasıyla getirilen yasal düzenleme, Anayasa'nın " Radyo ve Televizyon İdaresi, kültür ve eğitime yardımcılık görevinin gerektirdiği yetkilere sahip kılınır..." şeklindeki 21. Maddesine dayanılarak, 1964'te TRT'nin yeniden örgütlenmesinden sonra, radyodaki eğitsel amaçlı yayınlarda artış gözlenmiştir.
        Televizyonla verilen eğitsel nitelikli yayınlar ABD'de 1953 yılında, İngiltere'de ise doğrudan okul programlarına paralel programlar olarak 1957 yılında başlamıştır. 1967 yılına gelindiğinde, ileri düzeyde eğitim vermeyi amaçlayan programlar yapılmıştır ( Aziz, s.125-126, 134, 1982 ). Fransa ve İtalya'da da bu tür yayınları görmek mümkündür. 1964 yılında İran'da Eğitim Bakanlığı; eğitici televizyon yayınlarına başlamış, İran televizyonu, eğitici televizyon programları ile okullara eğitim yapma görevini de yüklemiştir ( Eğitim Der, s.26, 1992 ).
        ABD'de 1956 yılından itibaren televizyon kolejleri ile projeli yayınlar dönemi başlamış ve yararlı olduğuna kanaat getirilerek bu tür projelerin geliştirilerek devamına karar verilmiştir.
        Türkiye'de ise bu tür projeler için öneri ve teşebbüslerde bulunulmuş ancak beklenen verime ve başarıya ulaşılamamıştır. Bugün televizyonu Fransa, ilkokuldan üniversiteye kadar kapalı devre şeklinde kullanmaktadır. Eğitimde 1950'lerde uygulamaya konan bu teknolojiden birçok ülke yararlanmaktadır. Mikro Öğretim, Tele Okul, Açık Üniversite, Açık Lise, Kıtalar arası okul, Videoteks, Teleteks, Telekonferans gibi kavramlar, teknolojinin eğitime kazandırdığı yeni boyutları göstermektedir.
        Dünyadaki teknolojik gelişmelerin baş döndürücü bir hızla devam ettiği yüzyılımızda, bilgisayarların eğitimde kullanılması eğitime yeni bir boyut kazandırmıştır. ABD ve Japonya'da bilgisayar teknolojisindeki gelişmeler büyük bir hızla eğitime transfer edilirken ülkemizdeki bilgisayarlar okul müdürlerinin odasına hapsedilmekte veya şifre konularak adeta bilgisayarlardan yararlanılmasının önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Adı geçen ülkelerde "iletişimli video" ( interactiv video, Desktop Video Conferencing veya CU-See-Me ) sistemli bilgisayarlar sınıflara girmiş, "sanal gerçeklik" (Virtual Reality ) denilen bilgisayar programlarıyla tıp öğrencilerine kadavrasız anatomi dersleri gösterilmektedir.
        Bilglsayarlar, televizyon sistemleri eğitsel amaçlı uydular, tele iletişim, bilgi işlem sistemleri, veri bankaları ve veri tabanı sistemleri gibi yeni uygulamalar, yeni teknolojik uygulamalara örnek olarak gösterilebilir. Çoklu ortamlar, video, video-teks, etkileşimli video, telefaks, eğitim teknolojileri merkezleri, program geliştirme laboratuvarları , öğretme makineleri, robotlar, benzeşim ortamları gibi örneklerden de eğitim teknolojisinin ortam boyutu ile ilgili birkaç yeni uygulama olarak bahsedilebilir ( Alkan, s.32-33, 1997 ).
        Uzaktan eğitimde bilgisayar ortamına dayalı teknolojiye bakıldığında; telefon, uydu, fiber optikler, entegreli sistemler, dijital iletişim ağı ( Integrated systems digital network ), CD-Rom ve video disk olduğu görülmektedir. Bilgisayar destekli öğretim ve bilgisayara dayalı öğretimi de kapsayan bilgisayar yardımlı öğrenme ( computer aided laerning ), E-Mail, bilgisayar konferansı, işitsel grafikler, veri tabanları ve çoklu ortamlar bilgisayar ortamına dayalı uzaktan eğitim uygulamalarına birer örnektir.
               SONUÇ :
        Günümüze gelindiğinde ise tüm dünyada hızlı bir gelişme içinde olan uzaktan eğitim konusu, ülkemizde de önem arz etmektedir. Şu andaki çalışmaların Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi'nde, Açık Lise de ve diğer bazı üniversitelerde mesela Sakarya Üniversitesi, ODTÜ, Bilkent Üniversitesi v.b. eğitim kuruluşlarında devam ettiğini görüyoruz. Hızla değişen ve gelişen teknolojik gelişmeler, uzaktan eğitimin de değişmesini ve gelişmesini sağlamıştır. Örnek olarak; Tübitak bünyesinde uygulamaya konulan Ulusal Akademik Network ( ULAK-NET ) projesi ile üniversitelerde uzaktan kumandalı eğitim devri başlamıştır. Bu proje, bir buçuk yıldır sürmektedir ve üniversiteler arasında bir bağ oluşturmak amacıyla başlamıştır. Bunu için de Türk Telekom'un yardımıyla gerçekleşen bu proje DPT, DİE ve benzeri araştırma geliştirme kuruluşlarıyla UNESCO Türkiye Milli Komisyonu, Milli Kütüphane, Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurumu'nun da bu proje kapsamına gireceği, sevindirici bir gelişmedir. Bilkent, ODTÜ, Hacettepe ve Ulak-Bim arasında video konferans sistemiyle uzaktan eğitim yapılacağını belirtmiştir ( Yeniyüzyıl, s.2, 1998 ). Kitle eğitiminde etkin bir şekilde kullanılabilecek olan uzaktan eğitimin geliştirilmesi çalışmaları, kamu ve özel sektörde devan etmektedir. Son yıllarda da ortaöğretim ve yükseköğretimden sonra ilköğretimde de uzaktan eğitim uygulaması için çalışmalar hız kazanmıştır. Çünkü kitle iletişim araçları rahatlıkla uzaktan eğitim sistemi içinde etkili bir şekilde kullanılmaktadır.
        Tarihsel gelişimi itibarıyla dünyada uygulanan uzaktan eğitim projelerinden ( ilk uygulama 1728'lerde yapılmış ) yaklaşık iki asır sonra ancak ülkemize gelebilen uzaktan eğitimde, yeni teknolojik gelişmelerin de ülkemize uygulama olarak girmesi için bir o kadar yıl daha bekleme gereği yoktur. Bu nedenle teknolojik gelişmeler takip edilerek en etkin bir şekilde kullanılmalı, Türk Milli Eğitimi'ni yönlendirenler, bu yöndeki gerekli çalışma çabalarını önemle takip etmelidirler.
        Ülkemizde ve dünyanın diğer ülkelerinde birçok uzaktan eğitim projeleri uygulanmaktadır. Bu projelerin etkililiğini arttırmak için, uzaktan eğitim uzmanlarının bu projeleri etkili bir şekilde değerlendirmeleri gerekmektedir.
KAYNAKÇA :
Kişisel sayfama geri dön.