Hackerlığın Tarihçesi :
İlk önce
Gerçek Programcılar vardı. Kendilerine verdikleri ad bu değildi. Bu kişiler
kendilerine 'hacker', veya herhangi başka bir şey demezlerdi; 'Gerçek
Programcılar' lakabı 1980 sonrasında, geçmişi değerlendiren bir üyeleri
tarafından konulmuştur. Bilgisayar teknolojisi, 1945'den bugüne kadar, dünyanın
en parlak ve yaratıcı zekalarını çekmiştir. Eckert ve Mauchly'nin ilk ENIAC
bilgisayarından beri, oldukça devamlılık ve bilinç göstererek süregelen, meraklı
ve zevk için program yazan programcılara ait bir teknik kültür mevcuttur.
Gerçek Programcılar genelde mühendislik veya fizik bölümlerinden
gelmeydiler. Yaygın ortak hobilerinden birisi amatör radyoculuktu. Beyaz çorap,
polyester gömlek ve kravat kullanırlar, kalın gözlükler takarlar, makina
dilinde, assembler'de, FORTRAN'da ve şimdi unutulmuş olan yarım düzine eski
dilde yazarlardı.
Gerçek Programcılar, İkinci Dünya Savaşı'nın sonundan 1970'lerin başına
kadar, "batch" işlemcilerin ve "ağır demir" mainframe makinalarının günlerinde
bilgisayar teknolojilerinde hakim kültür oldular. Bu dönemden günümüze, Murphy
Kanunları'nın çeşitli listeleri ve halen bazı bilgisayar odalarında bulunan
yalancı-Almanca "Blinkenlights" posterleri gibi bir kaç hacker folklör unsuru
kalmıştır.
'Gerçek Programcı' kültüründe yetişen bazı kişiler 1990'lara kadar aktif
faaliyet gösterdiler. Cray süper bilgisayarlarının tasarımcısı Seymour Cray
bunların en önemlilerinden birisidir. Rivayete göre bir seferinde, kendi yazdığı
bütün bir işletim sistemini, kendi tasarladığı bir bilgisayara, yalnızca ön
panel düğmelerini kullanarak tuşlamıştır. Sekizlik olarak! Hatasız! Ve
çalışmıştır! Seymour Cray, önemli bir Gerçek Programcı idi.
'Gerçek Programcı' kültürü esas olarak "batch" (ve özellikle bilimsel
konularda batch) işlemcilikle alakalıydı. Zaman içerisinde bu
kültür, interaktif bilgisayarların çoğalması, üniversiteler ve ağların ortaya
çıkması ile söndü. Bu unsurlar, günümüzün açık kaynak kodlu hacker kültürünü
ortaya çıkaracak olan başka bir mühendislik geleneğini doğurdu.
İlk Hacker'lar :
Bugün
bildiğimiz şekli ile hacker kültürünün başlangıcı, MIT'nin ilk PDP-1 makinasını
satın aldığı 1961 tarihi olarak kabul edilebilir. MIT Tech Demiryolu Maket
Derneği'nin Sinyal ve Güç komitesi, makinayı en sevdikleri teknolojik oyuncak
olarak benimsediler ve makinanın etrafında programlama araçları, bir argo
dağarcığı ve halen tanınabilir şekilde bizimle olmaya devam eden bütün bir alt
kültür geliştirdiler. Bu ilk yıllar Steven Levy'nin Hackers [Levy] adlı
kitabının ilk bölümlerinde incelenmiştir.
MIT'nin bilgisayar kültürü 'hacker' terimini ilk benimseyen grup oldu. Tech
Demiryolu Maket Derneği'nin hacker'ları, 1980'lerin başına kadar yapay zeka
araştırmalarının lider merkezi olan MIT AI Lab'in (Yapay Zeka Laboratuarı)
çekirdeğini oluşturdular. ARPANET'in ilk yılı olan 1969'dan sonra nüfuzları çok
daha arttı ve erişimleri yaygınlaştı.
ARPANET, ilk kıta çapında yüksek hızlı bilgisayar ağıydı. ABD Savunma
Bakanlığı tarafından bir dijital haberleşme deneyi olarak kurulan ağ, yüzlerce
üniversite, savunma sanayi üreticileri ve araştırma laboratuarlarını birbirine
bağladı. Araştırmacıların birbirleriyle daha önce görülmemiş hızlarda ve
esneklikte bilgi alışverişi yapmalarını sağlayarak grup çalışmalarına büyük bir
yardımda bulundu ve teknolojik ilerlemenin hem hızını, hem de kuvvetini
arttırdı. Fakat ARPANET başka bir şey daha gerçekleştirdi. ARPANET'in elektronik
otoyollarında ABD'nin her tarafından hacker'ları bir araya getirerek kritik
kütleye ulaşmalarını sağladı; izole küçük gruplar halinde, kendi geçici yerel
kültürlerini oluşturmak yerine, hacker'lar kendilerini ağlanmış bir kabile
olarak buldular (veya yeniden yarattılar).
Hacker kültürünün ilk bilinçli ürünleri -- ilk argo listeleri, ilk
nazireler, hacker ahlakının ne olduğu konusunda ilk bilinçli tartışmalar -- hep
ARPANET'in ilk yıllarında ağ üzerinden yayıldı. Özellikle, Jargon File'un (Argo
Dosyası) ilk sürümü 1973-1975 yılları arasında ağ ortamında ortak bir çalışmanın
sonucu olarak ortaya çıktı. Bu argo sözlüğü, kültürün kendini tanımlamakta
kullandığı önemli belgelerden birisi haline geldi ve 1983 yılında "The Hacker's
Dictionary" (Hacker'ın Sözlüğü) adı altında yayınlandı; bu kitap artık
basılmamakla beraber, yenilenmiş ve genişletilmiş bir sürümü halen
yayınlanmaktadır: New Hacker's Dictionary [Raymond].
Hacker'lık ağa bağlı olan üniversitelerde, ve özellikle (ama yalnızca değil)
bilgisayar departmanlarında hayat bulmuştur. MIT AI Lab, 1960'ların sonlarından
itibaren eşitler arasında ilk sayıldı. Fakat Stanford Üniversite'sinin Yapay
Zeka Laboratuarı (SAIL) ve Carnegie-Mellon Üniversitesi (CMU) da neredeyse aynı
öneme kavuştular. Bütün bu kurumlar, bilgisayar bilimleri ve yapay zeka
araştırmalarında önemli merkezlerdi ve hepsi hacker kültürüne hem teknik hem de
folklorik düzeyde önemli katkılarda bulunan parlak zekalar çekebildiler. Daha
sonra olan gelişmeleri anlamak için ilk önce bilgisayarlara tekrar bakmamız
gerekir; çünkü bilgisayar teknolojisindeki değişiklik dalgaları, Laboratuar'ın
hem yükseliş, hem de çöküşünden sorumludur. PDP-1 günlerinden beri, hackerlığın
kaderi Digital Equipment Corporation'un PDP serisi bilgisayarları ile iç içe
olmuştur. DEC ticari interaktif bilgisayarların ve zaman paylaşımlı işletim
sistemlerinin öncülüğünü yapmıştır. Makinaları esnek, güçlü ve o dönemdeki
alternatiflerine kıyasla ucuz olduğundan dolayı pek çok üniversite tarafından
satın alınmıştır.
Hacker kültürü ucuz zaman paylaşımlı ortamda büyüdü ve yaşamının büyük kısmı
boyunca ARPANET, bir DEC makinaları ağı oldu. Bu makinaların en önemlisi 1967
yılında piyasaya çıkan PDP-10'dur. Neredeyse 15 yıl boyunca PDP-10 hackerların
en sevdikleri makina olmaya devam etti; halen pek çok argo ve folklor içerisinde
nostaljik bir sevgi ile TOPS-10 (makina için DEC tarafından geliştirilen işletim
sistemi) ve MACRO-10 (assembler dili) referansları yer alır. Herkesle aynı
PDP-10'ları kullanmalarına rağmen, MIT biraz daha farklı bir yol izledi; DEC'in
PDP-10 için geliştirmiş olduğu yazılımları tamamen reddederek kendi işletim
sistemlerini, meşhur ITS'i yazdılar. ITS (Incompatible Timesharing System),
Uyumsuz Zaman Paylaşım Sistemi manasına geliyor ve MIT hacker'larının tavrına
ışık tutuyordu. Herşeyin kendi istedikleri şekilde olmasını istiyorlardı.
Allah'tan, MIT'deki programcıların zekaları, kendilerini beğenmeleri ile eş
düzeydeydi. ITS,ISITLI egzantrik, garip ve bazen hatalı olmasına rağmen bir dizi
parlak teknik gelişime ev sahipliği yaptı ve halen en uzun kullanımda kalan
zaman-paylaşımlı sistem rekorunu elinde tutmaktadır. ITS'in kendisi assembler'da
yazılmıştı, fakat pek çok ITS projesi yapay zeka dili LISP'de gerçekleşti. LISP
zamanının bütün dillerinden daha güçlü ve esnekti; yirmibeş yıl sonra bugün dahi
bugünün pek çok dilinden daha iyi bir tasarıma sahiptir. LISP, ITS
hacker'larının normalin dışında ve yaratıcı şekillerde düşünme serbestliğini
sağladı ve başarılarında önemli bir rol oynadı. LISP, bugün de hacker'ların en
sevdiği dillerden biri olarak devam etmektedir. ITS kültürünün teknik
ürünlerinden pek çoğu bugün halen hayattadır; belki en fazla bilinen örneği
EMACS yazılım düzenleyicisidir. Aynı zamanda, ITS folklörünün büyük bir kısmı,
Jargon File'da görülebileceği gibi, halen hacker'ların gözünde yaşamaya devam
etmektedir.
Bu dönemde SAIL ve CMU da uyumuyordu. SAIL'in PDP-10 makinasının etrafında
yetişen hacker kadrosunun pek çoğu ileride kişisel bilgisayarların ve bugünün
pencere/ikon/fare yazılımlarının geliştirilmesinde anahtar roller üstlendiler.
Bu esnada CMU hacker'ları da ilk büyük kapsamlı uzman sistemleri uygulamaları ve
endüstriyel robotlara yol açacak olan çalışmaları gerçekleştirmekteydiler.
Kültürün bir başka önemli noktası XEROX PARC, Xerox şirketinin ünlü Palo Alto
Araştırma Merkezi idi. On yıldan daha uzun bir süre, 1970'lerin başlarından
1980'lerin ortalarına kadar, PARC çok sayıda, çığır açan donanım ve yazılım
gelişimlerine imza attı. Modern yazılım arayüzlerinin fare, pencere ve ikon
tarzı burada icat edildi. Lazer yazıcılar ve yerel ağlar da öyle. PARC'ın D
makina serisi ise, 1980'lerde ortaya çıkacak olan güçlü kişisel bilgisayarları
tam on yıl önce haber veriyordu. Maalesef bu öncüler kendi şirketlerinde dikkate
alınmıyorlardı; bu durum o kadar ileri gitti ki, PARC'dan başka herkes için
parlak fikirler geliştiren bir yer olarak bahsetmek olağan bir espri haline
geldi. Hacker'lık üzerindeki etkileri derindir. ARPANET ve PDP-10 kültürleri
1970'ler boyunca kuvvetlendi ve çeşitlendi. Kıta çapında özel ilgi gruplarının
daha hızlı beraber çalışabilmeleri için kullanılan elektronik posta listeleri
giderek daha fazla sosyal ve hobi amaçlı kullanılıyordu. DARPA, teknik olarak
"izinsiz" yapılan bu faaliyetlere bilerek göz yumuyordu; oluşan ek maliyetlerin,
genç ve zeki insanları bilgisayar teknolojilerine çekmek için katlanılacak ufak
bir ücret olduğunun farkındaydı. 'Sosyal' amaçlı ARPANET posta listeleri
arasında en yaygın bilineni kurgu bilim severlerin buluştuğu SF-LOVERS listesi
idi; bu liste halen daha ARPANET'in zaman içerisinde dönüştüğü Internet üzerinde
faaliyete devam etmektedir. SF-LOVERS haricinde pek çok liste vardı, bu
listelerin oluşturduğu iletişim tarzı ileride CompuServe, GEnie, Prodigy (ve
halen üstünlüğü devam eden AOL) gibi kar amaçlı zaman paylaşım servisleri
tarafından ticarileştirilecekti. Tarihçiniz hacker kültürü ile 1977 yılında, ilk
ARPANET ve kurgu bilim severler aracılığı ile tanıştı. O zamandan bugüne burada
anlatılan pek çok değişikliği kişisel olarak yaşadım ve gözlemledim.
Unix'in Yükselişi
ARPANET'in parlak ışıklarından uzakta, vahşi New Jersey'de 1969 yılından beri
devam eden bir gelişme bir gün PDP-10 geleneğini gölgede bırakacaktı. ARPANET'in
doğduğu yıl, Ken Thompson adında bir Bell Labs hacker'ının Unix'i icat ettiği
yıldı. Thompson, Multics adında, ITS ile aynı kökene sahip bir zaman paylaşımlı
işletim sisteminin geliştirme çalışmalarında bulunuyordu. Multics, işletim
sisteminin karmaşıklığını kullanıcılardan ve hatta çoğu programcıdan nasıl
gizlenebileceğine dair bazı önemli fikirlerin denendiği platform olmuştur.
Çalışmaların odaklandığı nokta, Multics'i kullanmak (ve program yazmak!)
işleminin çok daha basitleştirilmesi ve bu yol ile verimliliğin arttırılmasıydı.
Multics'in giderek daha fazla şişmesi ve kullanılamaz bir beyaz file dönüşme
emareleri göstermesi üzerine Bell Labs projeyi durdurdu (sistem daha sonra
Honeywell tarafından ticari olarak pazarlandı fakat başarılı olamadı). Ken
Thompson, özlediği Multics ortamının bazı fikirleri ile kendi fikirlerini eski
bir DEC PDP-7 üzerinde denemeye başladı. Dennis Ritchie adında başka bir hacker,
henüz embriyo halinde olan Unix üzerinde kullanmak için `C' adında bir dil icat
etti. Unix gibi, C de kullanması zevkli, sınır getirmeyen ve esnek olarak
tasarlanmıştı. Bell Labs'de bu araçlara olan ilgi arttı ve 1971'de Thompson ve
Ritchie'ye şirket içinde kullanmak üzere bugün ofis otomasyonu olarak
adlandıracağımız bir sistem tasarlama görevi verilmesiyle destek buldular.
Thompson ve Ritchie'nin gözleri ise daha yükseklerdeydi. Geleneksel olarak
işletim sistemleri, makinaları azami şekilde kullanabilmek için makina dilinde
yazılırlardı. Thompson ve Ritchie, donanım ve derleyici teknolojilerinin bütün
bir işletim sistemini C dilinde yazmaya yetecek kadar geliştiğini ilk
farkedenler arasındaydılar ve 1978 yılında bütün çalışma ortamı değişik türlerde
bir kaç makinaya aktarılmıştı. Bu işlem daha önce hiç yapılmamıştı ve getirileri
çok fazlaydı. Eğer Unix, değişik tür makinalar üzerinde aynı yüzü gösterebilir,
aynı imkanları kullandırabilirse, bütün makinalar için ortak bir yazılım ortamı
olarak çalışabilirdi. Kullanıcılar, her makina değiştirişlerinde bütün
yazılımların sıfırdan tekrar tasarlanması için ödeme yapmak zorunda
kalmayacaklardı. Hacker'lar her seferinde tekerleği ve ateşi yeniden bulmak
yerine, değişik makinalarda çalışabilen yazılım dağarcıkları
kullanabileceklerdi. Taşınabilirlik haricinde Unix ve C'nin başka önemli
artıları da vardı. Her ikisi de 'Basit Tut, Aptal' felsefesi ile tasarlanmıştı.
Programcılar mütemadiyen el kitaplarına başvurmak yerine, C'nin bütün mantık
yapısını kolaylıkla hafızalarında tutabiliyordu; ve Unix, birbirleri ile işe
yarar şekillerde beraber çalışabilen basit yazılımların oluşturduğu bir araç
koleksiyonu olarak tasarlanmıştı. İkisinin bileşimi, bir kısmı tasarımcıların
kendisi tarafından hiç hayal edilmemiş, çok geniş bir bilgi işlem problem gamına
uygulanabildi. Herhangi bir şekilde resmen destek programı olmamasına rağmen
kısa zaman içerisinde AT&T'nin her tarafına yayıldı. 1980 yılında, Unix çok
sayıda üniversite ve araştırma kampüsüne yayılmıştı ve binlerce hacker
tarafından 'ev'leri olarak biliniyordu.
Erken Unix döneminin ağırlıklı çalışma makinaları PDP-11 ve onun soyundan
gelen VAX idi. Fakat Unix, taşınabilirliğinin sayesinde hemen hiç değişikliğe
uğramaksızın ARPANET üzerinde bulunabilen değişik makinaların hepsinden daha
fazla sistem üzerinde çalıştırılabiliyordu. Ve artık kimse assembler
kullanmıyordu; C programları, bu makinaların hepsinde çalışabiliyordu. Unix'in
kendine has bir nevi ağlandırması bile vardı -- UUCP: düşük hızlı ve
güvenilirliği düşük, fakat ucuz. Herhangi iki Unix makinası normal telefon
hatları üzerinden birbirlerine elektronik posta gönderebiliyordu; bu özellik
sistemin içerisinde geliyordu, seçimli bir ayrıcalık değildi. 1980 yılında ilk
USENET siteleri news yayınına başladılar ve kısa zamanda büyüklüğü ARPANET'i
geçecek olan devasa, dağıtık bir bülten tahtası oluşturdular. Unix sistemleri,
USENET etrafında kendilerine ait bir ağ milleti oluşturmaya başladılar. ARPANET
üzerinde bir kaç Unix sistemine rastlanabiliyordu. PDP-10 ve Unix/USENET
kültürlerinin uç noktaları birbirleriyle karşılaşmaya ve tanışmaya başladılar
fakat ilk önceleri pek anlaşamadılar. PDP-10 hacker'ları Unix'cileri sonradan
gelmeler olarak görüyor ve LISP ve ITS ile karşılaştırıldığı zaman pek ilkel
görünen araçları kullandıkları için hakir görüyorlardı. ''Taş bıçaklar ve ayı
postları!'' dediler kendi kendilerine. Aslında üçüncü bir akım daha başlamıştı.
İlk kişisel bilgisayar 1975 yılında satılmış; Apple 1977 yılında kurulmuş ve
sonraki yıllarda neredeyse inanılmaz hızlarda bir gelişim süreci başlamıştı.
Mikrobilgisayarların potansiyeli açık ve seçik belliydi ve etraflarında yeni bir
genç, zeki hacker nesli toplandı. Onların dili ise BASIC idi, o kadar ilkeldi ki
ne PDP-10 partizanları, ne de Unix severler ciddiye bile almadılar.
Erken Dönemin Sonu :
1980'de
birbirinden çok farklı teknolojiler etrafında toplanmış, uçlarında
birbirlerinden biraz haberdar olan üç farklı kültür mevcuttu: LISP, MACRO,
TOPS-10, ITS ve SAIL'le özdeşleşen ARPANET/PDP-10 kültürü; garip telefon
bağlantıları, PDP-11'leri ve VAX'larıyla Unix ve C grubu. Ve bilgisayar
kullanımını herkese yaymaya azmetmiş, anarşik bir mikrobilgisayar meraklıları
topluluğu. Bunların içerisinde ITS kültürü halen en iyi yere sahip durumdaydı.
Fakat AI Lab'in üzerine kasırga bulutları toplanmaya başlamıştı. ITS'in bağımlı
olduğu PDP-10 teknolojisi eskimişti ve yapay zekanın ticarileştirilmesinin ilk
denemeleri AI Lab'de fraksiyonlara bölünmeye yol açmıştı. AI Lab'in (ve SAIL ve
CMU'nun) en iyilerinden bazıları startup teknoloji şirketleri tarafından yüksek
ücretlerle çalındı. Ölümcül darbe, 1983'de DEC'in PDP-10'un devamı olan
`Jupiter'den, PDP-11 ve VAX makinalarına odaklanabilmek için vazgeçmesi üzerine
geldi. ITS'in artık geleceği yoktu. Taşınabilir olmadığından dolayı ITS'i yeni
donanıma geçirmek için gereken efor imkanların üzerindeydi. VAX üzerinde Unix'in
Berkeley kaynaklı bir sürümünün çalıştığı sistemler hacker'ların standardı
haline geldi. Bir yandan da, herkes mikrobilgisayarların güç artış hızlarının ne
kadar yüksek olduğunu ve bütün diğer alternatifleri bitirme ihtimalini
görüyordu. Levy, Hackers kitabını bu dönemlerde yazdı. Başlıca bilgi
kaynaklarından biri EMACS'in mucidi, AI Lab'in lider şahsiyetlerinden ve AI Lab
teknolojisinin ticarileştirilmesine en şiddetle karşı çıkan Richard M.
Stallman'dı. Stallman yoluna (genelde isminin baş harfleri ve bilgisayar kimliği
olan RMS olarak bilinir), Free Software Foundation'u kurarak devam edecek ve
kendisini yüksek kaliteli serbest yazılım oluşturulmasına adayacaktı. Levy,
kendisinden ``son gerçek hacker'' diye bahseder, bu tanımlamanın doğru çıkmaması
büyük bir mutluluktur. Stallman'ın en büyük projesi seksenlerin başında
hackerlığın değişimini net bir şekilde özetler -- 1982 yılında Unix'in C dilinde
yazılan ve serbest olarak dağıtılan bir versiyonunu geliştirmeye başladı.
Projesi GNU (Gnu Unix Değildir) işletim sistemi olarak biliniyordu. GNU kısa
zaman içerisinde hacker faaliyetlerinin ana odaklarından birisi oldu. Bu sayede
ITS'in ruhu ve gelenekleri, daha yeni Unix ve VAX merkezli hacker kültürünün
önemli bir parçası olarak korundu. Kuruluşundan sonra on yılı aşkın bir süre,
RMS'nin Free Software Foundation, hacker kültürünün ortak ideolojisinin büyük
kısmını simgeleyecek ve Stallman'ın kendisi, kabilenin liderliği için inanılır
tek aday olacaktı.
1982-83 yılları aynı zamanda mikroçip ve yerel ağ teknolojilerinin hackerlık
üzerinde ciddi bir etki yaratmaya başladığı zamanlardır. Ethernet ve Motorola
68000 mikroçipi güçlü bir ikili oluşturuyor ve bugün iş istasyonu olarak
adlandırdığımız makinaların ilk neslini üretmek üzere bir kaç startup teknoloji
şirketi kuruluyordu. 1982 yılında Stanford ve Berkeley çıkışlı bir grup Unix
hacker'ı, nispeten ucuz 68000 merkezli donanım üzerinde çalışan Unix'in geniş
bir uygulama gamı için kuvvetli bir alternatif oluşturacağı inancı üzerine Sun
Microsystems'ı kurdular. Haklı çıktılar ve vizyonları bütün bir endüstrinin
şeklini belirledi. Halen daha kişilerin alım gücünün dışında olsa bile iş
istasyonları şirketler ve üniversiteler için ucuzdu; iş istasyonu ağları (her
kullanıcıya bir tane) hızla eski VAX ve diğer zaman paylaşımlı sistemlerin
yerine geçti.
6. Sahipli Unix Dönemi
1984
yılında AT&T bölündüğü ve Unix ilk defa desteklenen bir AT&T ürünü haline
geldiği zaman, hackerlık içerisinde en önemli fay hattı, Internet ve USENET
etrafında toplanmış,(ve genelde minibilgisayar veya iş istasyonu sınıfı
makinalarda Unix çalıştıran) oldukça birleşik bir ``ağ milleti'' ile çok büyük
olmakla beraber birbirleriyle bağlantıları olmayan mikrobilgisayar meraklıları
arasındaydı. Yaygın basın kurumları tarafından ciddi izinsiz bilgisayar
girişlerinin ilk ele alındığı dönem bu zamanlardır -- gazeteciler bu dönemde
``hacker'' terimini bilgisayar suçluları için yanlış olarak kullanmaya
başladılar. Bu yanlış kullanım maalesef bugün de devam etmektedir. Sun ve
diğerleri tarafından üretilen iş istasyonu sınıfı makinalar hackerlara yeni
dünyalar açtı. Bu makinalar yüksek performanslı grafik işlemlerini yapabiliyor
ve ağ üzerinde veri paylaştırabiliyordu. 1980'lerde hackerlar ağırlıklı olarak
bu özellikleri en iyi kullanabilmek için gereken yazılım ve araçların üretimi
ile ilgilendiler. Berkeley Unix, UUCP'nin yavaş ve noktadan noktaya
bağlantılarına çözüm getiren ARPANET protokollerini sistemin içine dahil etti ve
Internet'in daha da fazla büyümesine yol açtı. İş istasyonu grafiklerini
ehlileştirmek için bir kaç deneme yapıldı. Üstün çıkan, düzinelerce şirketten
yüzlerce kişinin katkılarıyla MIT'de yazılan X Window sistemi oldu. Başarısında
önemli bir faktör X geliştiricilerinin hacker ahlağına uygun şekilde kaynak
kodlarını bedava vermeleri ve Internet üzerinde serbestçe dağıtmalarıydı.
Sahipli grafik arayüzlerine (Sun'ın kendisinin geliştirdiği bir sistem de dahil
olmak üzere) karşı X'in zaferi, bir kaç yıl sonra Unix'in kendisini etkileyecek
olan değişikliklerin habercisiydi. ITS/Unix rekabetinde halen daha ateşli
taraftarlıklar görülebiliyordu (genelde eski ITS'ciler tarafından). Fakat son
ITS makinası 1990'da bir daha açılmamak üzere kapandı; fanatik taraftarların
artık gidecek yeri kalmamıştı ve çoğu değişik derecelerde homurdanmalarla Unix
kültürüne asimile oldular.
Ağ erişimi olan hackerlar arasında, 1980'lerin büyük çekişmesi Berkeley Unix
ve AT&T sürümlerinin taraftarları arasında yaşanırdı. Yıldız Savaşları'ndan
ilham alınarak çizilmiş, infilak eden bir Ölüm Yıldızı'ndan (AT&T logosu) kaçan
bir X-kanatlı savaş gemisini gösteren bir postere halen bazı yerlerde rastlamak
mümkündür. Berkeley hacker'ları kendilerini ruhsuz şirket imparatorluklarına
karşı çıkan isyankarlar olarak görmeyi severlerdi. AT&T Unix pazarda BSD/Sun
kadar başarılı olamadı fakat standart savaşlarını kazandı. 1990 yılında AT&T ve
BSD versiyonları arasındaki farkı görmek giderek zorlaşıyordu, her ikisi de
birbirlerinin geliştirdiği yenilikleri sistemlerine katmıştı. 1990'ların
başlarında, önceki onyılın iş istasyonu teknolojisi, Intel 386 ve onun neslinden
gelen çiplerin etrafına tasarlanmış, daha yeni, düşük maliyetli ve yüksek
performanslı kişisel bilgisayarlar tarafından tehdit ediliyordu. Hacker'lar ilk
defa on yıl öncenin minibilgisayarlarının gücü ve saklama kapasitesine sahip ev
bilgisayarlarına sahip oldular -- Internet'e bağlanabilen ve full geliştirme
ortamı içerebilen Unix makinaları. MS-DOS dünyası bütün bu gelişmelerden
habersizdi. İlk mikrobilgisayar meraklıları hızla çoğalmış ve ``ağ milleti''
kültüründen yüzlerce defa daha sayıca büyük DOS ve Mac hackerları oluşmuş
olmasına rağmen hiç bir zaman kendi kültür bilinçlerine ulaşamadılar. Değişim
hızları o kadar yüksekti ki, belki elli tane farklı teknik kültür büyüdü, yaz
böcekleri kadar çabuk öldü ve hiç bir zaman ortak bir gelenek, ortak argo, ve
kendi mitolojilerini oluşturacak stabiliteye erişemedi. UUCP veya Internet'le
kıyaslanabilecek yaygın bir ağlarının olmayışı da kendi başlarına bir ağ milleti
haline gelmelerini engelledi.
CompuServe ve GEnie gibi ticari ağ servislerine geniş erişim yaygınlaşmaya
başlamıştı fakat Unix olmayan işletim sistemlerinde geliştirme araçlarının
olmayışı, bu servisler üzerinde çok az miktarda kaynak kodu alış verişinin
yapılmasına yol açtı. Dolayısıyla ortaklaşa kod geliştirme gelenekleri oluşmadı.
Hackerlığın, Internet etrafında (dez)organize olmuş ve artık genelde Unix teknik
kültürüyle özdeşleşmiş ana kolu ticari servislere aldırış etmiyordu. Daha iyi
araçlar, daha fazla Internet istiyorlardı ve ucuz 32 bit PC'ler her ikisini de
herkesin erişebileceği noktaya getirmeyi vaadediyordu. Ama yazılım nerdeydi?
Ticari Unix'ler bir kaç bin dolarlık pahalı ürünler olmaya devam ediyordu.
1990'ların başında bir kaç şirket PC sınıfı makinalar için AT&T veya BSD Unix
satmayı denediler. Başarılı oldukları iddia edilemezdi, fiyatlar pek düşmedi ve
(en kötüsü) işletim sisteminizle değiştirebildiğiniz ve yeniden dağıtabildiğiniz
kaynak kodları gelmiyordu. Geleneksel yazılım ticari modeli hackerlara
istediklerini vermiyordu. Hackerların istediklerini Free Software Foundation da
veremiyordu. RMS'in uzun zamandır hackerlara söz verdiği serbest Unix çekirdeği
HURD'ün gelişimi yıllarca devam etti ve 1996 yılına kadar ortaya kullanılabilir
bir çekirdek çıkaramadı. (Ama 1990 yılına kadar FSF, Unix benzeri bir işletim
sisteminin bütün diğer parçalarını yazmıştı.) Daha da kötüsü, 1990'ların başında
on yıldır devam eden sahipli Unix'leri ticarileştirme eforunun başarısızlıkla
sonuçlanacağı görülüyordu. Unix'in çok platformda çalışabilme özelliği yarım
düzine sahipli Unix sürümü arasındaki kavgada unutulup gidiyordu. Sahipli Unix
oyuncuları o kadar yavaş, o kadar kör ve o kadar pazarlamada beceriksiz
davrandılar ki, Microsoft, şok edecek kadar daha kötü olan Windows işletim
sistemi ile pazarlarının önemli bir bölümünü ellerinden almayı başardı.
1993'ün başında, konuya negatif yaklaşan bir gözlemci, Unix hikayesinin
neredeyse bitmek üzere olduğuna ve onunla beraber hacker kabilesinin de
kaderinin dağılmak olacağına hükmedebilirdi. Bilgisayar ticari basınında ise
negatif gözlemcilerin hiç bir eksiği yoktu, 1970'lerin sonundan beri her altı
ayda bir Unix'in ölmek üzere olduğu kehanetlerinde bulunuyorlardı. O günlerde
yaygın inanış, bireysel tekno-kahramanlık döneminin bittiği, yazılım endüstrisi
ve doğmakta olan Internet'in Microsoft gibi devler tarafından kontrol edileceği
idi. Unix hacker'larının ilk nesli yaşlı ve yorgun görünüyordu. (Berkeley'nin
Bilgisayar Bilimleri Araştırmaları grubu hızını yitirdi ve 1994 yılında
fonlarını kaybetti). Depresif bir zamandı. Allah'tan ticari basının ve hatta pek
çok hacker'ın gözünün görmediği yerlerde gelişmeler oluyordu. 1993 sonları ve
1994'te bu çalışmalar şaşırtıcı gelişmelere, daha ileride ise tamamen yeni bir
yön ve hayal bile edilemeyen başarılara yol açacaktı.
7. İlk Serbest Unixler
Free
Software Foundation'un bitmemiş HURD projesinin bıraktığı boşluğa, Linus
Torvalds adında bir Helsinki Üniversitesi öğrencisi adım atmıştı. 1991 yılında
Free Software Foundation'un araçlarını kullanarak 386 makinalarında çalışan
serbest bir Unix çekirdeği geliştirmeye başladı. İlk ve çabuk başarılarının
çektiği pek çok Internet hackerı, tam işlevli ve bütün kaynak kodları serbest ve
yeniden dağıtılabilir bir Unix olan Linux'u geliştirmesine yardım etti. Linux
rakipsiz değildi. 1991'de, Linus Torvalds'ın ilk deneyleriyle eş zamanlı olarak
William ve Lynne Jolitz BSD Unix kaynak kodlarını 386'ya taşıyorlardı. BSD
teknolojisini Linus'un ilk kaba eforlarıyla karşılaştıran pek çok gözlemci, BSD
taşınmasının PC üzerinde en önemli serbest Unix'leri oluşturacağını düşünüyordu.
Linux'un en önemli özelliği teknik değil sosyolojikti. Linux gelişim sürecine
kadar herkes işletim sistemi kadar karmaşık yazılımların dikkatle koordine
edilerek nispeten küçük ve birbirlerine yakın bir grup insan tarafından
geliştirilmesi gerektiğine inanıyordu. Bu model o zaman ve bugün de hem ticari
yazılımlar, hem de 1980'lerde Free Software Foundation'un geliştirdiği büyük
yazılım katedralleri, hem de Jolitz'lerin orjinal 386BSD projesinden çatallanan
freeBSD/netBSD/OpenBSD projeleri için geçerlidir. Linux tamamen farklı bir evrim
gösterdi. Neredeyse ilk baştan beri, üzerinde Internet'te gevşek bir
koordinasyon yapan, gayrıresmi ve serbest çalışan çok sayı gönüllü çalıştı.
Kalite sert standartlar veya otokrasi yoluyla değil, fakat her hafta yeni sürüm
çıkarma ve bir kaç gün zarfında yüzlerce kullanıcıdan geri besleme almaktan
ibaret safça basit bir strateji ile geliştiriciler tarafından getirilen
mutasyonlar arasında Darwinci bir hızlı seçim yaparak sağlanıyordu. Neredeyse
herkesi şaşkınlığa uğratan olay ise bu sistemin oldukça iyi sonuç vermesiydi.
1993'ün sonlarına doğru Linux stabilite ve güvenilirlik bakımından pek çok
ticari Unix ile boy ölçüşebilirdi ve onlardan çok daha fazla uygulama yazılımına
sahipti. Ticari uygulama yazılımlarından dahi Linux'a port edilenler mevcuttu.
Bu gelişmenin endirekt bir etkisi, sahipli küçük Unix satıcılarının çoğunu
öldürmek oldu -- ürünlerini satabilecekleri geliştiriciler ve hackerlar
olmayınca battılar. Ayakta kalmayı başaran az sayıda şirketten biri, BSDI
(Berkeley Systems Design, Incorporated), BSD kaynaklı Unix'inin bütün kaynak
kodlarını da beraberinde vererek ve hacker toplumu ile yakın ilişkiler kurarak
yaşamayı başardı. Bu gelişmeler hacker kültürü içerisinde bile fazla dikkat
çekmedi, hacker kültürünün dışında ise kimsenin haberi olmadı. Hacker kültürü,
ölümünün yaklaştığına dair kehanetleri yanlış çıkararak ticari yazılım dünyasını
kendi biçiminde yeniden şekillendirmeye henüz başlıyordu. Bu trendin belirgin
hale gelmesi beş yıl daha alacaktı.
8. Büyük Web Patlaması
Linux'un
ilk büyümeleri başka bir gelişmeyle eşzamanlı oldu: Internet'in halk tarafından
keşfi. 1990'ların başı, halka ayda bir kaç dolar karşılığında Internet erişimi
satan Internet servis sağlayıcı endüstrisinin hızla gelişmesine sahne oldu.
World Wide Web'in icadı sonrasında Internet'in zaten yüksek olan büyüme hızı
daha da hızlandı. Berkeley'nin Unix geliştirme grubu resmen kapandığı 1994
yılında, hacker faaliyetleri bir kaç değişik serbest Unix çeşidi (Linux ve
386BSD'nin neslinden gelenler) etrafında toplanmıştı. Linux ticari olarak CD-ROM
üzerinde dağıtılıyor ve çok satıyordu. 1995'in sonunda büyük bilgisayar
şirketleri parlak renkli reklamlarında yazılım ve donanımlarının Internet'e
yakınlığını övüyorlardı!
1990'ların sonunda hackerların başlıca faaliyeti Linux'u geliştirmek ve
Internet'i genele yaymak oldu. Web, sonunda Internet'i bir genel medya ortamı
haline getirmişti, 1980 ve 1990 döneminin hackerlarının pek çoğu kitlelere
erişim sağlayan Internet Servis Sağlayıcıları kurdular. Internet'in halka inmesi
hacker kültürüne saygınlık ve politik gücün başlangıçlarını bile getirdi. 1994
ve 1995 yıllarında hacker aktivizmi kuvvetli şifrelemeyi hükümet kontrolüne
almayı planlayan Clipper kanun teklifini durdurdu. 1996 yılında hackerlar
yanıltıcı isimlendirilmiş ``Communications Decency Act'' (Haberleşmede Ahlak
Uygunluğu Teklifi) tasarısını durdurmak ve Internet'te sansürü engellemek için
geniş bir koalisyonu harekete geçirdiler. CDA zaferi ile birlikte tarihten
bugüne geçiyoruz. Aynı zamanda tarihçinizin (kendisini de şaşırtan bir şekilde)
gözlemcilikten eyleme geçtiği bir döneme geçiyoruz. Bu zamanlar, Hackerların
İntikamı'nda hikaye edilecektir.