Yayınlarım

Ana Sayfa  |   Hakkımda   |     Yayınlarım   |   Fotoğraflar    |    Linkler   |   İletişim       

Sayfa Sonuna Git...

   Prof. Dr. Bahaeddin YEDİYILDIZ

______________________

 Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Emekli Öğretim Üyesi

______________________

  Tel : 90+ (0) 312.266.37.23

Fax : 90+ (0) 312.266.37.26

______________________

Bana e-mail atabilirsiniz... Bahaeddin YEDİYILDIZ

______________________

 

Bu site 23.02.2004 târihinden bu güne

defa ziyâret edildi.
 

______________________

ÖNSÖZ

 

 Lise öğrenimimi Ordu ’da tamamladım. 1960’ın ilk yıllarıydı. Sınıf arkadaşlarımın öğretmenlerden birine Ordu yöresine özgü bir tarihin var olup olmadığını sorduklarını; onun da  “Hayır, Ordu ve yöresinde tarihî olaylara rastlanmamaktadır, hem geçmişi fazla karıştırmanın da öyle fazla bir işe yarayacağını sanmıyorum, aksi taktirde arzulanmayan hususlarla bile karşılaşılabilir” tarzında cevap verdiğini çok iyi hatırlıyorum.

Metin Kutusu:  Tarih ; insan faaliyetleriyle ortaya konulan ürünü, diğer bir deyişle tabiatın zıddı olan kültürü ifâde eder. İnsanın ve faaliyetlerinin zaman içinde incelenmesi sonucunda elde edilen bilgiye de tarih denir. Ordu ve yöresinde çok eski zamanlardan beri insanlar yaşamış ve yaşamaktadır. Öyleyse bu bölgenin tarihinin olmadığını söylemek nasıl mümkün olur?

Bölge insanı kımıldamamış, hiç bir şey yapmamış mı? Hayatını sürdürebilmek için üzerinde yaşadığı çetin tabiat la mücâdele etmemiş mi? Birbirleriyle ilişkiye girmemiş mi? Köyler ve kasabalar nasıl oluşmuş? Bölgede Türkler ’den önce kimler yaşamış? Bu coğrafya nasıl Türk vatanı hâline gelmiş? Eski kavimler ne olmuş? Bu dönüşüm nasıl meydana gelmiş? Bu soruların cevabını bilmek, bu topraklar üzerinde yaşayanların hakkı değil mi? Bilgi nin zararı olur mu?

 Öğretmenin, Ordu ve yöresinin tarihini inkâr etmesi nereden kaynaklanıyordu? Tarih i sırf büyük orduların yaptıkları savaşlar, kralların, imparatorların, padişahların, diğer bir ifadeyle kahramanların hayat hikayeleri sananların tarih anlayışından mı? Yoksa, o dönemlerde daha ilkokul sıralarında çocuklara ezberlettirilen "eskiyi unut, yeni yolu tut, gençliğe umut, sen ol çocuğum" dizelerinde ifadesini bulan tarih tanımaz felsefeden mi? Yoksa gerçekten yöre tarihinin bilinmemesinden mi? Bunların hepsinin de rolü vardı.

 Bugün, bölge üzerinde yürütülmekte olan araştırmalar  - ki  en önemlisi, Türk Tarih Kurumu’nun Türkiye 'nin Sosyal ve Kültürel Tarihi (TÜSOKTAR) projesi çerçevesinde, Türkiye 'nin   Ekonomik ve Sosyal Tarihini Sondaj Metoduyla Araştırma Grubu'nun yürüttüğü Ordu Yöresi araştırmalarıdır - henüz tamamlanmamış olmasına rağmen, Ordu yöresi tarihi altmışlı yıllara nazaran çok daha iyi biliniyor.

 Elinizdeki kitap, ana çerçevesi itibariyle, benim daha önce çeşitli yerlerde yayınladığım  yazılarımdan oluşmaktadır. Ancak, bunlar olduğu gibi nakledilmemiş, eklemeler veya çıkarmalar yapılarak yeniden gözden geçirilmiş ve bütünleştirilmeye çalışılmıştır.  Bazılarının başlıkları da değiştirilmiştir. Bölümlerin hangi yazılardan hareketle düzenlendiğini aşağıdaki şekilde gösterebiliriz.

 Birinci Bölüm: Tarihin Oluşumu ve Değişme   ("Tarihin Oluşumu ve Değişme", Türk Yurdu , Eylül 1999,  XIX/145,  s.12 - 15).

 İkinci Bölüm: Millî Kültürler ve Küreselleşme  ("Atatürk'te Millî Kültürler ve Küreselleşme", Türk Yurdu,   Aralık 1997, c.XVII/124, s.7-9).

 Üçüncü Bölüm: Tarihî Zemin ve Sosyal Yapı ("Ordu İlinin Tarihçesi", Ordulular Rehberi, Ordu İli Kültür ve Kalkınma Vakfı Genel Merkezi Yayını, Ankara, 1998, s.11-30).

 Dördüncü Bölüm: Kimlik Bunalımı ("Kimlik Bunalımı",  Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Bülteni, Kasım 1987, sayı: 7,  s.10 - 16).

 Altıncı Bölüm: Şahıs Adları ("1455 Yılında Ordu ve Yöresinde Kullanılan Şahıs Adları" - Ö. İzgi ile birlikte - Şükrü Elçin Armağanı, Ankara, 1983, s. 361 - 36).  

 Yedinci Bölüm: Yer Adları  ("Ordu İli Yer - adları", Türk Kültürü Araştırmaları  Dergisi   -  Prof. A. Necati Akder Armağanı-, Ankara 1984, XXII/ 1-2 - s. 20 - 38).

 Sekizinci Bölüm: Ordu Folklorunun Tarihî Kökenleri  ("Ordu Yöresine âit Bazı Folklor Unsurlarının Tarihî Kökenleri",   III. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri,  c. IV, Ankara, 1987, s. 439 - 446).

 Dokuzuncu Bölüm: Ordu - İstanbul Kültür İlişkileri ("Sosyal Teşkilâtlar Bütünlüğü Olarak Osmanlı Vakıf Külliyeleri", Türk Kültürü,  Mart - Nisan 1981, sayı: 219, s. 262-271).

 Onuncu Bölüm: Mehmed  Paşa Vakfı  ("Hızır Paşa Oğlu Mehmed Paşa Vakfının Mâhiyeti",  X. Türk Tarih Kongresi’ne - Ankara 22 - 26 Eylül 1986 -  Sunulan Tebliğler,  c. IV, Ankara, 1993,  s.1625 - 1633).

 Onbirinci Bölüm: Ahiyandan Niksarlı Ahi Pehlevan   ("Niksarlı Ahi Pehlivan'ın Dârü's - sulehâsı",  Türk Tarihinde ve Kültüründe Tokat Sempozyumu,  Ankara, 1987, s. 281 - 290).

 Onikinci Bölüm: Kuzköy Yatırı ya da Abdalân-ı Rûm’dan Şit Abdal  ("Aybastı Kuzköy Yatırı'nın Tarihçesi",  IV. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Bildirileri,  c. IV, Gelenek, Görenek ve İnançlar,   Ankara, 1992, s. 269 - 275).

 Burada bir kaç hususu daha açıklamam gerekmektedir.

Tarihin ne olduğunun ve nasıl işlediğinin bilincine varılmaksızın olay ve olguları sorgulamak ve anlamak mümkün değildir. Bu sebeple Birinci Bölüm’e tarihin oluşumunu ve değişmeyi açıklayan bir yazı konmuştur. İkinci Bölüm’deki Millî Kültürler ve Küreselleşme ise, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün millî kültür , medenîyet ve küreselleşme kavramlarıyla ilgili görüşlerini açıklamaktadır. Bu iki bölüm kitabın felsefesini anlatan mukaddimesi niteliğindedir.

 Altıncı Bölüm’deki Şahıs Adları, arkadaşım Özkan İzgi ile ortak hazırladığımız bir yazıdır. Yazının buraya alınmasına izin verdiği için kendisine müteşekkirim.

 Ekler’de yer alan Şit Abdal ve Zâviyesi ile ilgili belgeler, Kuzköy’de Şit Abdal Zâviyesi hizmetindeki âileler tarafından muhafaza edilmiş olan belgelerdir. Bunları Kuzköy Evrakı diye adlandırıyorum. Bu belgeleri,  Aybastı Halk Eğitim Müdürü merhum Necip Çağman - kendisine Allah’tan rahmet diliyorum -  80’li yıllarda vâliliğin, bölgenin tarihiyle ilgili belgelerin tespiti ve toplanması konusundaki talepleri uyarınca tespit ederek  köydeki ilgililerden almış ve incelenmek üzere bana teslim etmişti.  Ben de Kuzköy Yatırı ile ilgili bir çalışmamda bu belgelerden de yararlanmıştım. Bu çalışmalarım sırasında söz konusu belgelerin dialarını yaptırtan halk bilimci yazar Dr. Yaşar Kalafat’a teşekkür borcumu burada ifade etmek istiyorum. 1 Nolu Farsça belge ile  2 Nolu Arapça belgenin tercümesine yardımcı olan Prof. Dr. Mürsel Öztürk ile Prof. Dr. Abdülkadir Şener’e de teşekkür ediyorum. Son derece önemli olan bu belgeler ilk defa bu kitapta yayımlanmaktadır. Bunlar, daha sonra yörenin vakıfları ve kültür tarihi incelenirken daha kapsamlı bir biçimde çözümlenecek ve sorgulanarak değerlendirilecektir.

 "Kimlik Bunalımı" adlı bölümü oluşturan yazının yazılmasına ve yayımlanmasına Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu eski başkanı Suat İlhan Paşa vesile olmuştu. Kendisine şükranlarımı sunuyorum.

 Yukarıdaki listede de görüldüğü üzere, "Sosyal Teşkilâtlar Bütünlüğü Olarak Osmanlı Vakıf Külliyeleri" adlı yazının başlığı Ordu - İstanbul Kültür İlişkisi  şekline dönüşmüştür. Bu yazıda, İstanbul’da Osmanlılar zamanında kurulmuş vakıf külliyelerin kültür tarihimiz açısından nasıl incelenmesi gerektiği ve külliyelerde geliştirilen ve öğretilen kültürün İmparatorluğun diğer bölgelerine nasıl yayıldığı, hattâ Cumhuriyet dönemine nasıl aktarıldığı konusu incelenmekte ve İstanbul’da okumuş Ordulu bir müderrisin bu husustaki rolü örnek olarak anlatılmaktadır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.

 Mehmed Paşa’nın  imâret  diğer bir ifadeyle buk’a yani zâviye, mescid, medrese, misafirhane ve diğer yapılardan oluşan külliye vakfı Amasya’da, Ahi Pehlevan’ın Dârü’s-sulehâ’sı ise Niksar’da bulunuyordu. Öyleyse bunlar Ordu ile ilgili bir kitaba neden alınmıştır? Ordu yöresi Osmanlılar döneminde Niksar’la birlikte Amasya kültür havzasına bağlıdır. Kaldı ki Mehmed Paşa İmâreti’nin gelir kaynakları arasında Ordu’nun ilçelerine bağlı birçok köyün mâlikâne hisseleri de vardır. Bu ilişkilerden dolayı bugün Ordu yöresi halkı Mehmed Paşa’yı tanımaktadır. Ayrıca, Ordu’nun Aybastı kazası,  eskiden yine Ordu’ya bağlı olan Reşadiye, Niksar ile sınırdaştır. Ahi Pehlevan, burada incelediğimiz Niksar’daki Dârü’s-Sulehâ’sının bir benzerini de Ordu’nun Mesudiye kazasının Yavadı Köyü’ne  kurmuştu. Ancak bununla ilgili belgemiz yoktur. Bununla birlikte, Yavadı Dârü’s-Sulehâsı’nın da  Niksar’daki Dârü’s-Sulehâ gibi işlediğini düşünmek hiç de yanlış olmayacaktır. Zaten aynı tür kuruluşların  Ordu’nun başka yerlerinde de mevcut olduğunu biliyoruz. Öyleyse  Mehmed Paşa’nın Amasya’daki imâretini ve Ahi Pehlevan’ın Niksar’daki Dârü’s-Sulehâ’sını anlamak Ordu’nun toplum  ve kültür tarihini anlamaya bir kapı açmak demektir. Zaten bütün bunları gerçek mânâda kavrayabilmek genel Türk Tarihi ve hattâ Dünya Tarihi içine yerleştirmekle mümkün olabilir.

 Son olarak kitabı oluşturan yazıları elektronik ortama aktaran Leyla Erdek, Figen Sevim, Yonca Anzerlioğlu, Hacer Göl ve Ali Osman Akalın’a,  kitabın hazırlanmasına ve basılmasına vesile olan  Kenan Akçay’a da  teşekkür ediyorum.

 

Prof. Dr. Bahaeddin YEDİYILDIZ

Sayfa Başına Git...

Ana Sayfa  |   Hakkımda   |     Yayınlarım   |   Fotoğraflar    |    Linkler   |   İletişim 

Sayfa © 2004 Fahri UNAN.
       ö                 Son Güncelleme Tarihi: