KUTUPLARDA YAŞAYAN HAYVANLAR
KUTUP AYISI
Kutup ayısı (Ursus maritimus) kürkü bütünüyle
beyaz olan tek ayı türüdür. Kuzey Kutbu’nda yaşayan bu ayının tabanları, buz
üzerinde kaymadan yürümesini sağlayacak biçimde kürklerle kaplıdır. Parmak
aralarının ördek ayağı gibi perdeli olması da yüzmesine yardımcı olur. En iri
ayılardan biri olan kutup ayısının ağırlığı 700 kilogramı aşabilir. Öbür
ayılardan farklı olarak yalnız etle beslenme alışkanlığındadır; en çok da
morsları ve fokları yer. Sombalığını da çok seven kutup ayısı yalnız yaz
aylarında av bulamadığı için meyve yemek zorunda kalır.
*En saldırgan hayvan
Kutup ayılarının koku alma duyusu çok özel. Yaklaşık 30 kilometreden fok kokusunu alıyorlar. Kısa zaman aralıkları ile burnunu rüzgara doğru kaldırıp, havadaki değişimleri ve fırtınaları bile bu yolla önceden algılayabiliyor. İsterse kilometrelerce mesafe kat edebiliyor. Kutup ayıları aynı zamanda, mükemmel yüzücü ve dalgıçlar. Ve kutup ayıları dünyanın en saldırgan hayvanları. Kafaları ile santimetrelerce kalınlıktaki buzu kırabiliyorlar. Fokların hava almak için açtıkları deliklerin biraz uzağına yatıp, ellerini birleştirerek saatlerce bekliyorlar. Bir kutup ayısı, fok, delikten başını uzattığı anda sıçrayıp onu bu küçücük delikten yukarıya çekebilir. Yatay olarak 5 metre sıçrayabilir.
*Sıcaklayınca buz banyosu yapar
Büyük bir ustalıkla avının derisini soyar ve vücudu yağla kaplı olan fokun
sadece yağını yer. Fokun diğer parçaları da boşa gitmez çünkü az sonra avı
uzaktan izleyen kutup tilkisi, ayı oradan ayrılır ayrılmaz gelir ve avın geri
kalanını yer. Kutup ayılarının vücut ısıları alışılmışın üzerine çıkarsa
kendilerini tekrar soğutabilmek için karınlarının üzerine buza uzanıyor veya bir
buz banyosu yapıp karın üstüne kıvrılıyorlar. Kutup ayıları için yatacak yer
sorunu yok. Her yer onlar için yatak olabiliyor. Vücudundaki 3 kalın izolasyon
katı, ısı kaybını hissedilmeyecek düzeye indiriyor. Öyle ki üzerlerine düşen hiç
bir kar tanesi bile erimiyor. Ayrıca kalori yönünden çok zengin olan fok yağının
da bu dayanıklılıkta payı var.
*Eksi 50 derecede yaşayabiliyorlar
Kutup ayıları eksi 50 dereceyi bulan soğukta
yaşayabiliyor ve donma derecesindeki okyanusta yüzebiliyor. Kar fırtınalarında
ise kendilerini, bir kar çukuru kazarak saklıyorlar.
Uykudan uyanınca zevkle gerinip esneyen Kutup ayıları, çevrelerinde
alışılagelmişin dışında bir şey sezdiklerinde ve yavrularını korumak için iki
ayak üstüne dikiliyor. Bunu çevreyi daha iyi görebilmek ve gözdağı verebilmek
için yapıyor. Bu sırada boyu 3 metre 30 santime kadar ulaşıyor. Fakat bu kadar
güçlü ve büyük oldukları halde başlıca besinleri olan foku bulamadıkları koşulda
açlık onları fare avına bile yöneltebilir.
*Kutup ayıları 500 gr doğuyor
Dişi kutup ayısı güz sonuna doğru iyice beslenerek yağlanır ve ağırlıkları yarım
kilogramı bile bulmayan minicik yavrular doğurmak üzere bir mağaraya çekilir.
Bahara kadar mağarada kalır ve kendisi hiçbir şey yemeden yalnız yavrularını
besler.
Dişi ayılar yavrularına çok düşkün. Hamilelik sürecinin yaklaşık son bir ayını
kendi kazdığı kar mağarasına girerek geçiren dişi, bu süre içinde hiç bir şey
yemez. Fakat bu sırada yavrusu için yağ oranı yüksek (%33) ve besleyici bir süt
üretir. Bu süt balıkyağı tadındadır ve fok kokar. Ortalama 400-450 kg
ağırlığındaki dişi ayı hamilelik sırasında 90 kg’a kadar düşebilir. Doğan ve
büyüdüğünde yüzlerce kilo ağırlığa ulaşacak olan yavru ise doğduğu anda sadece
500gr’dır. Gözlerinin açılması ve tüylerinin uzaması bir buçuk ayı bulur.
Yavrular et yemeğe başladıktan sonra bile 1,5 yaşına kadar süt emmeye devam
eder.
Kuzey Kutbu’nda yaşayanlar eti, yağı ve postu için yüzyıllarca kutup ayılarını
avladılar. 20. yüzyılın ikinci yarısında bunlara, başka yörelerden gelen ve
ayılara uzun menzilli tüfeklerle helikopterlerden ateş açan yeni avcılar
katıldı. Böylece binlerce kutup ayısı öldürüldü. 1970’lerin başında kutup
ayılarının sayısının 20.000’e kadar düştüğü tahmin ediliyordu. 1973’te çevre
korumacıların öncülüğüyle kutup ayıları, Kuzey Kutup Dairesi’ne sınırı olan
bütün ülkelerin ortak koruması altına alındı. Bugün, kutuplarda yaşayan
Eskimolar ve bilimsel araştırmacılar dışında herhangi bir avcının kutup ayısı
avlaması yasaktır.
KUTUP SUMRUSU
Sumrular martılara akraba olmakla birlikte, ince yapıları ve kırlangıcı andıran
görünüşlerinden ötürü denizkırlangıcı adıyla da tanınırlar. Çoğunun kuyruğu uzun
ve çatallıdır. Uzunlukları 20-55 cm arasında değişir. Uçarken son derece zarif
görünürler. Denize ender olarak konar, uçarken birdenbire pike yapıp suya
dalarak balıkları ve yumuşakçaları avlarlar. Büyük ölçüde kıyılarda, koloni
halinde üreyen bu kuşların yuvaları çoğu kez güvenliklerini sağlayabilecek ıssız
adaların üzerindedir. Her türün kendine özgü bir ötüşü vardır. Çoğu, martılar
gibi gri ve beyaz, bazıları siyah ya da siyah ve beyazdır.
Kutup sumrusu ve bayağı sumru yaklaşık aynı irilikte ve kırmızı bacaklıdır. Ama
gagaları, kutup sumrusunda (Sterna paradisaea) tümüyle koyu kırmızı, bayağı
sumruda (Sterna hirundo) ise açık kırmızı ve siyah uçludur. Kutup sumrusu son
derece güçlü bir uçucudur. Bu kuş en uzun göç yolculuğuna çıkarak Kuzey Kutup
Bölgesi ile Antarktika arasında gidip gelir. Bayağı sumru kuzey yarıkürenin
genellikle ılıman bölgelerinde ürer ve kışı güney yarıkürede geçirir. Yazın
Türkiye’nin kıyılarında ve sulak iç kesimlerinde de görülür. Her iki türün
uzunluğu 35 cm dolayındadır.
KUTUP TAVŞANI
Tavşanlar uzun kulaklı, kısa kuyruklu, yumuşak postlu, ürkek ve çevik
memelilerdir. Yakın akrabaları olan adatavşanlarına çok benzerler. Ama
genellikle gövdeleri daha iri, kulakları ve arka bacakları daha uzundur.
Yavruları tüylü ve gözleri açık doğar. Doğduktan hemen sonra hoplaya zıplaya
koşmaya başlarlar. Ama adatavşanlarının yavruları tüysüz ve gözleri kapalı
doğar.
Adatavşanları gibi tavşanların da altta bir, üstte iki çift, sürekli büyüyen
kesicidişi vardır. Bu dişler kemiricilerde olduğu gibi kullanıldıkça aşınıp
keskinleşir. Tavşanlar yırtıcı hayvanların ve insanların sürekli tehdidi altında
olduğundan dolaşmak için genellikle alacakaranlığı ya da geceyi beklerler.
Görme, koku alma ve işitme duyuları çok gelişmiştir. Bu duyuları sayesinde
tehlikeyi hemen sezer, korunmak için bir yere siner ya da koşup kaçarlar. Av
köpekleri tarafından kovalanırken kendi izleri üzerinden tekrar geçtikten sonra
olabildiğince uzağa sıçrarlar. Koşu sırasında arka bacaklarını burnunun yanına
gelecek kadar öne uzatıp yeri iterek büyük bir hız kazanırlar. Tavşanların arka
ayaklarını yere vurarak türdeşlerini tehlikeye karşı uyardıkları söylenmektedir.
Tavşanlar ağaçların yumuşak kabuklarından otlara kadar değişen çok çeşitli
bitkisel maddeleri yer. Adatavşanlarından farklı olarak oyuk açmaz ve genellikle
gruplar halinde yaşamazlar. Çalılık ya da fundalıklar arasına gizlenmiş, bir
çeşit yatağa benzer yuvaları vardır. Dişi yılda 2-3 kez ve her batında 2-5 yavru
doğurur. Dişiler kısa bir düre sonra yavrularını ayırıp ayrı yerlere yerleştirir
ve geceleri gelerek emzirir. Erkek tavşanlar çiftleşme mevsiminde çok
hareketlenir. Kuzey yarıkürede mart ayına rastlayan bu dönem boyunca ortalarda
koşan, sıçrayan, birbiriyle dövüşen erkek tavşanlara çok rastlanır.
Yeryüzünün birçok yerine yayılmış yaklaşık 30 tavşan türü vardır. Tavşanlar
Avustralya’ya sonradan götürülmüştür. En iyi bilinen tavşan türü Avrasya ve
Afrika’da bulunan bayağı tavşandır. (Lepus europaeus). Bu tür Türkiye’de oldukça
yaygındır. Avrasya’nın Kuzey Kutbu’na yakın kesimlerinde yaşayan kar tavşanı (Lepus
timidus) ve Kuzey Kutup tavşanı (Lepus arcticus) kışın tümüyle beyaz tüylere
bürünür.
KUTUP TİLKİSİ
Tilkilerin tür sayısı 20’yi aşar. Köpekgillerin (Canidae
familyası) üyesi olan bu yırtıcı memeliler renkleri dışında hem görünüşleri, hem
de davranışları bakımından birbirlerine çok benzer. Genellikle yerdeki oyuklarda
barınır, geceleri kuşları, fareleri, tavşanları, kümes hayvanlarını ve
kurbağaları avlamak için dışarı çıkarlar. Ayrıca yumuşak meyveleri, solucan ve
böcekleri, kısacası bulabildikleri hemen her şeyi yerler. Dişiler genellikle
ilkbaharda, bir batında 4-6 yavru doğurur. Yavruların gözleri yaklaşık ilk iki
hafta boyunca kapalıdır.
Tilkiler yeryüzünün hemen her yerinde bulunur. Günümüzde her kıtada
yaşamaktadırlar. Avustralya’ya ilk Avrupalı göçmenler tarafından tavşanların
sayısını azaltmak için götürülmüşlerdir.
Kuzey Kutbu çevresindeki ülkelerde yaşayan kutup tilkisi (Alopex lagopus) bayağı
tilkiye göre daha kısa ve kalın yapılıdır. Yazın postunun üst bölümleri
kahverengi, kışın postu tümüyle beyazdır. Kutup tilkisinin farklı renkte bir
çeşidi olan mavi tilki ise yaz kış mavimsi gri tüylüdür.
LEMMİNGLER
Lemmingler Kuzey Amerika ve Avrasya’nın dağları ile kutba yakın bölgelerinde
yaşayan, fareye benzer küçük kemirici memelilerdir.
Yaklaşık 13 cm uzunluğundaki Norveç lemminginin (Lemmus lemmus) başı iri,
gövdesi toplu, postu sarımsı kahverengi ve koyu kahverengi ya da siyah
beneklidir. Yapraklar ve ağaç kabuklarıyla beslenen, kışın karın altındaki
oyuklarda barınan bu küçük hayvan canlı, atak ve kavgacıdır; rahatsız
edildiğinde bir taşın üstünde dikilerek tıslar. Lemminglerin üremesi çok
hızlıdır. Dişiler yılda en azından 10 yavru doğurur. Yavrular için
hazırladıkları ottan yuvalar kıllarla döşenmiştir.
Lemminglerin sayısı 3-4 yıllık aralarla öylesine artar ki, yiyecekleri iyice
kıtlaşır ve merkezden dört bir yana doğru kitlesel olarak göç ederler. Göç
sırasında genellikle gündüzleri beslenip uyur, geceleri yol alırlar. İlerlerken
onları hiçbir zorluk yıldırmaz. Kırsal alanlara yayılan bu büyük göçe yırtıcı
kuşlar ve memeliler de katılır. Lemminglerin sayıları aşırı arttığı zaman
davranışlarında önemli değişiklikler görülür. Genellikle suda sakınırken göç
sırasında ırmakları geçir, kasaba ve köylere bile girerler. Deniz kıyısına
ulaştıklarında binlercesi denize atlar, yorgun düşüp boğuluncaya kadar yüzerler.
Lemminglerin “intihar yüzüşü” hakkında değişik görüşler vardır. Örneğin Baltık
ve Kuzey denizlerinin günümüze göre daha dar olduğu çok eski dönemlerde,
lemmingler her iki denizi de yüzüp geçerek besinin bol olduğu topraklara
ulaşabiliyorlardı. Oysa bugün aynı amaç doğrultusunda yüzmeye yönelmekte, ama
artık çok uzun olan denizyolunu aşamamaktadırlar.
MİSK
ÖKÜZÜ
Misk öküzü, adını postundan
yayılan misk geyiğininkine benzer keskin kokudan alır. Misk öküzü (Ovibos
moschatus) keçi, koyun ve sığır gibi geviş getiren memeliler grubunun bir
üyesidir. Kanada’nın kuzeyinde ve Grönland’da yaşar.
Misk öküzlerinin boynuzları alışılmadık bir biçimde gelişmiştir. Erkeklerin
geniş tabanlı boynuzları başın orta çizgisinden yanlara doğru çıkar ve önce
aşağı doğru yöneldikten sonra uçları yukarıya kıvrılır. Boynuzlar dişilerde daha
küçüktür. Misk öküzü uzunluğu yaklaşık 30 santimetreyi bulan sarımsı kahverengi
kaba kıllarla örtülüdür. Bu kıllar hayvanın omuz bölgesinde bir hörgüç izlenimi
yaratacak ölçüde sık ve kabarıktır. Kaba kılların altında yazın dökülen, açık
kahverengi ince ve yumuşak tüyler bulunur. Erkeklerin omuz yüksekliği 1,5
metreye, ağırlığı 400 kilograma ulaşabilir. Dişiler daha küçük yapılıdır.
Misk öküzleri göz alabildiğine uzanan donmuş ve ağaçsız tundralarda, eskiden
20-80 bireyin oluşturduğu sürüler halinde dolaşıyordu. Günümüzde hem sayıları
oldukça azalmış, hem de oluşturdukları sürüler küçülmüştür. Misk öküzleri yazın
otları ve küçük sürgünleri, kışın ise yosun ve likenleri yerler. Sürü saldırıya
uğradığında, misk öküzleri yavrularını içerde bırakacak biçimde bir çember
oluştururlar. Kurt saldırılarına karşı son derece etkili olan bu savunma yöntemi
ne yazık ki, ateşli silahlarla donanmış avcılar tarafından kolayca yok
edilmelerine yol açmaktadır. Et ve süt verimlerinin yüksek oluşunun yanı sıra
yazın dökülen yün özelliğindeki tüyleri, sıcak tutan yumuşak giysilerin
yapılmasına elverişlidir.
Mors, foklara ve deniz aslanlarına akraba olan bir
deniz memelisidir. Birbirlerine az çok benzeyen bu hayvanlar arasında yalnız
morsun (Odobenus rosmarus) üst köpekdişleri ağzından taşıp aşağı doğru
uzadığından ayırt edilmesi çok kolaydır. Erişkin erkeklerin üst köpekdişleri
yaklaşık 1 metre uzunluğa ve ağırlıkları yaklaşık 5 kilograma ulaşabilir. Erkek
ve dişilerin ağızlarını üstten çevreleyen sert kıllardan oluşmuş “posbıyıkları”
vardır.
Morslar yalnız Kuzey Kutup Bölgesi’nde ve genellikle kıyıya yakın kesimlerde ya
da buz kütleleri üstünde toplu halde yaşarlar. Bir sürü içindeki sayıları 100’ü
aşabilir. Erkeklerin uzunluğu bazen 3,5 metreyi aşarken ağırlığı 1.300 kilograma
ulaşır. Dişiler çok daha küçük yapılıdır. Morsun kulakkepçesi yoktur. Yuvarlak
başı, iyice kalınlaşmış boynuna ve iri gövdesine göre çok küçüktür. Yaşı
ilerledikçe kıvrımlı derisi hemen hemen tüm kıllarını yitirir.
Morsların ayakları yassılaşarak yüzmeye uyarlanmıştır. Birbirinden ayrık olan
arka yüzgeç ayakları karada ilerlemelerine yardımcı olur. Karada zorlukla ve
sürünerek hareket ederken, denize girdiklerinde ustaca ve çok güzel yüzerler.
Morsun başlıca besin kaynağı kabuklular ve midye gibi yumuşakçalardır. Bu
hayvanları çamurlu diplerden ve tutundukları yerlerden uzun dişleriyle kazıyıp
çıkarırlar. Morslar nisan ve mayıs ayları arasında ürer ve 15 gün kadar yiyip
içmeden karada kalırlar. Dişi mors bir batında tek bir yavru doğurur ve
yavrusuna iki yıl boyunca tek başına bakar.
Eskimolar avladıkları morsların etini yemekte, yağını hem yakıt, hem de besin
olarak kullanmaktadırlar. Morsun derisi ve özellikle uzun köpekdişleri de
değerlidir.
Yüzyıllardır dişleri ve yağları için ticaret gemileri tarafından topluca kıyıma
uğratılan Atlas morslarının sayıları çok azaldı. Bugün bu hayvanların sayısı
10.000 ile 50.000 arasında. Sayıları 200.000′i aşan Pasifik morslarından (odobenus
rosmarus divergens) çok daha azlar. Neyse ki, ABD’nin 1972 tarihli Deniz
Memelilerini Koruma Yasası sayesinde Atlas morslarının sayısı artıyor.
İnuitler’in mors avlamaları yasal ama her ailenin yılda yalnızca dört hayvan
avlamasına izin veriliyor. Mors, İnuit kültürünün ayrılmaz bir parçası; yalnızca
bir besin kaynağı olmakla kalmıyor; kemiği ve derisinden giysi, barınak, alet ve
silah yapılıyor.
RENGEYİĞİ
Kuzey Kutup
Bölgesi’nin en tanınmış iri yapılı hayvanlarından biridir. Genellikle tek bir
tür (Rangifer tarandus) altında toplanan bu çifttoynaklı memeliler günümüzde
İskandinavya ve Kuzey Kutbu’na en yakın ada gruplarından biri olan Spitzberg’den
(Svalbard) Doğu Sibirya’ya kadar uzanan bölgede, ayrıca Kuzey Amerika’nın kuzey
kesimlerinde yaşar. Ama tarihöncesi çağlarda bu hayvanların Avrupa’da yaygın
biçimde bulunduğu, İskoçya’nın kuzeyinde 12. Yüzyıla kadar varlığını
sürdürebildiği bilinmektedir. Kuzey Amerika’dakiler dışında, rengeyikleri bazı
yörelerde evcilleştirilmiştir.
KAYNAKLAR:
http://www.hayvanlar.org/Hayvanlar/2443/Ren-Geyigi-6.html
http://www.usfullgamer.com/images/m%C4%B1sk-okuzu.jpg
http://s.azbuz.com/uploads/p/137/6/962/1376962/13042455.jpg
http://www.inci-lay.com/data/media/288/kutup.jpg
http://sites.google.com/site/kutupdunyasi/kutup_tilkisi3.jpg
http://www.resimarsiv.com/data/media/202/ayi111xu3.jpg
http://www.diyarbakiradd.org/wp-content/uploads/2008/11/20070908274371tz5.jpg
http://www.biyolojidunyasi.com/memeli_ayi2.jpg
http://www.tmresimler.com/img2236.htm
http://emrepaylasim.bloggum.com/resim/kutupayilari-0.html
http://www.resimler.tv/data/media/26/kutup-ayilari.jpg
http://www.sevgiadasi.com/kutuplarda-yasayan-hayvanlar-nelerdir/
BU SİTE (2009-2010 GÜZ DÖNEMİ)217.02 BİLGİSAYAR I DERSİ KAPSAMINDA YAPILMIŞTIR DERS SORUMLUSU
Dr. DUYGU SÖNMEZ