Yayınlarım...

Tercümelerim-6                                                                             Prof. Dr. Fahri UNAN

Sayfa Sonuna Git

 

KIRGIZ HALK KÜLTÜRÜNÜN KAYNAĞI*

Prof. Dr. İmel Moldobayev**

 

Kırgız kültürünün kaynağı, Güney Sibirya ve Merkezî Asya’dır.  Meselâ, Kırgızlarla Sibirya halklarının folklorundaki benzerliklere bakarsak, bunların efsânelerden başladığını görürüz. Manas destanında Kırmus veya Kırmusşa adlı efsânevî bir şahsiyete tesâdüf olunur. Aynı şekilde Altaylıların efsânelerinde de Kurbus veya Kurbustan adlı bir şahsiyet bulunuyor. Bu efsânevî şahsiyetin, İranlıların yüce gök tanrısı Ahuramazda ve Moğolların aynı nitelikteki tanrısı Hormusta ile ortak yönleri vardır. Altay folklorcusu S. Surazakov’un belirttiği gibi, bu tanrı ile ilgili bilgiler, “Sibirya ve Merkezî Asya’daki Türk-Moğol halklarının destanî efsânelerinde çok yaygındır.”[1] Manas destanında v.b. Kırgız sözlü eserlerinde tepegöz ve itaalı (vücûdu adam başı it [efsânevî yaratık]) ile ilgili efsânelerin kaynağı da Merkezî Asya’daki Türk-Moğol halklarıdır. “Bir kulağını yorgan, bir kulağını döşek yapan” Kırgızlardaki efsânevî şahsiyet Altay, Tuva, Hakas v.b. Sibirya halklarında da görülmektedir.

Genel olarak Kırgız folklorunun Sayan-Altay’da yaşayan halkların sözlü eserleriyle bir çok ortak yönü vardır. Meselâ, Kırgızlardaki “Ürkördün Kızı Ülgüldök Suluu” (Ülker’in Kızı Nazlı Güzel) adlı efsâne, Altaylıların “7 Han Tuuralyy” (7 Han Hakkında) efsânesine benziyor. Fakat Kırgızlardaki “Üç Arkar Cıldız” adlı kozmolojik efsâne, sâdece Altay değil Tuva, Buryat, Hoton, Mongol ve Yakut efsânelerini de çağrıştırıyor.[2]

Altaylılarla Kırgızların akrabâlık durumu, bu iki halk arasındaki bütün boylarda da aynen vardır. İki halk sâdece Mundus ve Döölüs denilen boylardan oluşuyor. İki halkta aynı olan “Döölös (Töölös) törün berbeyt, ölsö körün berbeyt’ (Döölös başköşesini vermez, ölse mezârını vermez) atasözü bugünlere kadar gelmiştir.

Kırgızların Hakaslarla ortak yönleri oldukça çoktur. Meselâ, Kırgızların Ak Koyon (Ak Tavşan) adlı hikâyeleri, Hakasların Pohta-Kiris, Tuvalıların Boktu-Kiriş ve Bora-Şeeley adlı küçük destanlarına aynen uymaktadır. Bu eserlerin hepsi, bir kızın ölen kardeşini geçici olarak bir yere gizledikten sonra, erkek gibi giyinerek yolda rastladığı 2 hanın kızlarıyla evlenip onları alıp gelişini, ardından kardeşini diriltip kendisinin ak tavşan donuna girişini anlatıyor.

Kırgızlardaki Ak Maktım (Ak Pamuk) efsânesi, Hakasların Abahay Pahta, Uygurların Çin Temür-bator cana Maktum Sula (Çin Demir-bahadır ve Pamuk Güzel) adlı eserlerine çok yakındır. Maamâfih, âlimlerin fikirlerine göre, bu eserler 1418-1428 yıllarının târihî hâdiselerini yansıtıyorlar.[3] Hakaslarla Kırgızlar arasında da benzer bir efsâne vardır. Bu efsâne veya hikâye Ak Köbök’le ilgilidir. Kırgızlarda bu efsâne Köbök Han diye anılıyor. Hakaslarda ise aynı efsâne Koçim Han diye anılmakla birlikte, Ak Köbök hakkında da anlatılmaktadır; en ilgi çekici husus ise, efsânenin Kırgızların yurtlarıyla ilgili olarak anlatılmasıdır.[4] Ak Kobek hakkındaki efsâneyi V. Radloff Altaylılardan ve Tobol’dan, N. F. Katanov Abakan’dan, P. A. Falev Nogoylardan derlemişlerdir. Biz, Tuva’da Ak Hebek Aşak adlı hikâyenin 8 varyantını  bulduk. Bundan başka, yine Kırgızlarla Hakaslar arasında bir çok hikâye ve efsânenin benzer olduğunu müşâhede ediyoruz. Bu meselenin ayrıca tedkiki lâzımdır.

Yukarıdaki mukâyeselerden anlaşıldığı gibi, Kırgızlarla Tuva halkları arasında bir hayli yakınlık bulunduğu görülüyor. Meselâ, iki halkın destanlarında ortak şöyle bir motif vardır: Yaralı bir sıçan, bir otun kökünü veya yaprağını yiyip iyileşiyor; bunu gören destan kahramanları da aynı otu yiyip iyileşiyorlar. Bu tür bir motifi biz Hakas, Altay ve Kalmuk destanlarında da bulduk.[5] Böyle bir tablo, adı geçen halkların folklorundaki bu motifin aynı kaynaktan çıktığını gösteriyor.

Kırgız folkloru, elbette, asırlar boyunca Orta Asya etnografik bölgesinde şekillenmiştir. Ayrıca, Kırgız ve Kazak folklorlerindeki paralelliklere de işâret etmemiz gerekir. Fakat Kırgızların sözlü ürünlerinde, bütün bu halkların kültürlerinin asıl kaynağını aydınlatabilecek bilgileri de bulmamız mümkündür. Meselâ, Tuva halkının örf ve âdetine bakalım. Tuvalılar bakşılarını defnettikleri zaman, onu gömmüyor, açık bir yere koyup dört ayaklı bir tahtaya yatırarak defnediyorlar. Ölünün yatırıldığı bu tahtaya “seri” diyorlar.[6] Ölen bakşıyı böyle bir törenle defnetme geleneği, Tuvalılarda 20. asrın birinci çeyreğine kadar devam etmiştir. Kırgızlarda ise, bu sıralarda ölüyü defin İslâm dînine uygun olarak yapılmıştır. Bununla berâber, V. Radloff’un derlediği Manas destanı versiyonunda, zehirden ölen Manas’ı muvakkat bir çardağa koyuyorlar. Bize göre, Kırgız destanındaki bu tablo, bakşılık inancının Kırgızlarda da 20. asra kadar yaşadığını gösteriyor.

Din meselesine dönersek, Kırgızlarda günümüze kadar gelen bakşılık geleneğinin, Sibirya kaynaklı olduğunu görürüz. Meselâ, Manas’ta hatırlatılan yada taşıyla hava durumunu değiştirme, bakşılığa giriyor. Destanda adı geçen Umay Ana ile ilgili bilgiler, Sayan-Altay halkları arasında günümüze kadar yaşamıştır. Manas doğarken Umay Ana’nın yardımıyla doğuyor. Koyunun kürek kemiğiyle fal açmaya, Merkezî Asya’daki halkların hepsinde rastlanıyor. Manas destanına göre, Kırgızlar puta da tapıyorlardı. Kut denilen terimin Kırgız, Altay, Hakas, Tuva, Saha (Yakut) v.b. Sibirya halklarının dillerinde aynı mânâda kullanılması bunun delilidir. Adı geçen halkların hepsinde kutun bir mânâsı da hayat gücü, can demektir. Dağ geçitlerinde bulunan taş yığınına Kırgızlar obo, oboo diyorlar. Bu taş yığınının dağın veya geçidin sâhibi oluşu, Sibirya’daki Türk-Moğol halklarının hepsinin inançlarında muhâfaza olunarak zamânımıza kadar gelmiştir.

Kırgızlarla Güney Sibirya halkları arasında âile ve nikâh âdetlerinde de benzerlikler müşâhede ediliyor. Meselâ, Kırgızlardaki otağ (otoo) adlı, dikilip yeni geline verilen küçücük boz üy (çadır), otağ, küçük ev Altaylılar, Hakaslılar, Tuvalılar, Şorlar v.b. Sibirya halklarınca da tanınmaktadır. Ayrıca, otağın bacasından koyun başı fırlatma âdeti de bu halklarda birbirine benziyor.

Sibirya halklarının halk bilgisi de Kırgızların halk bilgisine yakındır. Manas’ın Yer-Su adlarının bir kısmı Sayan-Altay ve Hangay dağlarıyla ilişkilidir. Ev hayvanlarının yaşını gösteren ve özellikle hayvancılıkta kullanılan terimlerin ortak oluşuna işâret edelim. Halk takvimi ve yıldız adlarında da benzerlikler vardır. Halk tabâbetinde, özellikle ilâç olarak otların kullanılışında bir takım paralelliklere rastlıyoruz. Başka bir ifâdeyle, söz konusu halklar arasında bir çok ortak târihî kelime hazînesinin bu günlere kadar kullanılageldiği gözükmektedir.

Sibirya halklarıyla Kırgızlar arasında bulunan, kültürün başka türleriyle ilgili yakınlıklara da işâret etmemiz gerekir. Meselâ, eski mûsikî kültürüne bir göz atalım. Sibirya halklarında, özellikle Tuvalılarda gırtlaktan şarkı söyleme (köömöy / kömököy), klâsik türde günümüze kadar muhâfaza olunmuştur. Gırtlaktan şarkı söylemeye, Tuvaca hoomey deniyor. Günümüz Kırgızlarında bu sanat türü yok olmakla birlikte, demir kopuz çalanlarda ve Manasçıların icrâlarında gırtlaktan şarkı söyleme unsurları vardır. Köömöy, kömököy, kömököylöö v.b. terimlerin Kırgız kelime hazînesinde muhâfaza olunması, eski Kırgızlarda gırtlaktan şarkı söylemenin varlığını gösteriyor. Mûsikî âletlerine bakarsak, biz, münhasıran Manas destanında, yirmiye yakın Kırgız mûsikî âleti bulduk.[7] Kaval (çoor), demir kopuz, keman (kıl kıyak), sıbızgı (bir çeşit kaval) v.b. bir takım Kırgız mûsikî âleti, adlandırılış ve düzen bakımından Sayan-Altay halklarının mûsikî âletleriyle aynıdır. Halk sanaatı yönünden Kırgız resim sanatının, adı geçen halkların resim sanatlarıyla yakınlığı dikkati çekiyor. Özellikle süsleme motifleri ve boy damgaları arasında bir takım benzerlikler vardır. İleride bunları geniş olarak incelemeyi düşünüyoruz.

Diğer bir benzerlik de, halk oyunlarında ve sportif oyunlarda görülmektedir. Meselâ, 20. asrın başına kadar Kırgız güreş müsâbakaları sırasında görülen çığırtkanların (cazgırların) ve hakemlerin pehlivanı överek herkese îlan etmeleri geleneğinin, günümüze kadar Tuva millî güreşinde (hüreş) aynen yer alması, her iki güreşin aynı kaynaktan çıkışının delilidir.[8] Bu güreş geleneği, Moğol halklarında da günümüze kadar devam etmiştir. Bu halkların sâdece sözkonusu güreşi değil, doğu halklarının güreşlerini de bildikleri, Manas  destanında verilen bilgilerden anlaşılmaktadır.[9]

Böylece, yukarıda ifâde olunanlardan anlaşılacağı üzere, Kırgız halk kültürünün kaynağı Sayan-Altay’a dayanmaktadır. Kırgız boyunun bütün Sibirya halklarının içinde bulunması, bu düşünceyi ispatlanıyor. Nitekim, bugünlerde Tuvalılarda adı-sanı, soyadı Kırgız olan kimselere rastlanmaktadır. Biz, bütün Güney Sibirya halklarından, Kırgız denen halkın göçleriyle ilgili efsâneleri derledik. Ortaya çıkan tablo, bugünkü Kırgız milletinin eski Yenisey Kırgızlarıyla olan ilişkisini aydınlatmaktadır. Kırgızlarla ilgili efsânelerin Sahalılarda (Yakutlarda) da bulunuşu, Yakutların kuzeye güney Sibirya’dan gittiklerini gösteriyor.

Kırgız halkının şekillenişi konusu, bu tür karşılaştırmalar neticesinde aydınlanacaktır. Fakat burada ortaya çıkan mesele, Kırgızlarla Sibirya halklarının etnografik cihetten tam olarak incelenmesi zarûretidir. Kırgız halkının teşekkül süreci elbette 15. asırdan sonra tamamlanmış ve bu hâdise Tiyan-Şan (Ala-Too) dağlarında, daha geniş alırsak, Orta Asya bölgesinde vukû’bulmuştur. Bununla birlikte folklorik, etnografik ve dille ilgili kaynaklara bakarsak, Kırgız halk kültürünün kaynağının Sayan-Altay bölgesine, Hangay dağlarına, Min-Suu (Yenisey) vâdisine, Yenisey ırmağı boylarına ve Kuzey Batı Moğolistan’a dayandığını görürüz. Kırgızların Sibirya halklarından ayrılışlarının üzerinden bin yıl geçmiş olmasına rağmen, hâlâ aralarında umûmî benzerliklerin bulunması, bunun en iyi şâhididir. Bu tür deliller, adı geçen halkların özellikle sözlü eserlerinde çok daha net görülmektedir.

__________ 

 

* Bu yazı, daha önce şurada yayımlandı: Türk Yurdu, XXI/171 (Kasım 2001), s. 34-36.

** Prof. Dr., Moldobayev İmel Bakiy Uulu,  Millî İlimler Akademisi, Tarih Enstitüsü Arkeoloji ve Etnografya Bölümü Başkanı.

[1] Surazakov, S. S., Altayskiy geroiçeskiy epos. - M., 1985. s. 48.

[2] Potanin, G. N., Oçerki Severo-Zapadnoy Mongolii. 4. baskı, Senpetersburg., 1883, s.124.

[3] Abdırakınov, T., Ak-Maktım, - Frunze, 1983, s. 111.

[4] Çirim Tamırları. Hakas Kip-çoohtarı, Abakan, 1982. s. 35-40.

[5] Moldobaev İ. B., “Etnografiçeskie istoki adnova motiva iz eposa Kirgizov i narodov Sentralnoy Azii”, Problemı Hakaskova folklora, Abakan, 1982, s. 124-130.

[6] Kenin-Lopsan, M.V. Obryadovaya praktika i folklor Tuvinskova şamanstva. Kanets XIX - Naçala XX vv. - Novosibirsk, 1987,  s. 86-89.

[7] Moldobaev İ. B. , Epos Manas kak istoçnik izuçeniya duhovnoy kulturı Kirgizkova naroda, - Frunze, 1989, s. 128-143.

[8] Moldobaev, İ. B., “Opıt usoverşenstvovaniya borbı küreş po dannım eposa Manas”, Tezisi 1 mejdunarodnoy nouçna-praktiçeskoy konferentsii po problemam natsionalnıh vidov sporta i vostoçnıh yedinoborstv, pasvyaşennoy 1000-letiyu eposa Manas, Bişkek, 1993, s. 29-31.

[9] Moldobaev, İ. B., Manas –istorika-kulturnıy pamyatnik Kırgızov, Bişkek, 1995, s. 274-284.